Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tek bir hayali vardı o da Türkiye’yi çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmaktı. Atatürk’ün yaptığı tüm devrimlerin tek amacı buydu. Bugün hala bu hayali yaşatmanın peşinde olan kendini bu ülkeye adamış insanlar var.
Peki çağdaşlaşmanın yolu nedir ve çağdaşlaşmak için ne gibi koşullar gerekmektedir?
Bu yazıda Bir Milletin Çağdaşlaşması İçin Gereken Şartlar Nelerdir sorusuna kısa özet şeklinde cevap vermeye çalışacağız…
İçinde yaşanılmakta olan zamana ayak uydurmak, onunla senkronize olup çağın şartlarını sağlamak manasına gelen çağdaşlık, milletin gelişmiş olması ile aynı anlama gelir. Çağdaş olup gelişebilmek, bazı şartların yerine getirilmesiyle mümkün olabilir. Maddeler halinde çağdaş milletin sahip olması gereken özellikler şunlardır:
- Demokratik bir biçimde birden fazla ulusu bir arada yaşatabilmek.
- Modern olmak.
- Çağdaş devletlerin bilimsel olarak takibe alınması ve onların kullandıkları araçların kullanılması.
- İhtiyaçların mevcut kanun ve örgütlerle karşılanabiliyor olması veya karşılanamıyorsa gerekli olanların kurulabilmesi.
- En üstün olgunun bilim olması.
- Dünya çapındaki gelişmelerin gözlemlenmesi.
- Eğitim kurumlarının bağımsız olması ve demokratik bir eğitim vermesi.
Bir milletin çağdaşlaşması için gereken şartlar nelerdir?
Çağdaşlaşmanın Tanımı : “Çağ” türkçe bir kelime olup “zaman dilimi” “vakit” anlamına gelir. Çağdaş ise aynı çağda yaşayan, çağcıl, muasır, bulunulan çağın anlayışına, şartlarına uygun olan anlamındadır. Çağdaşlaşmak, çağın yeniliklerini ve özelliklerine ayak uydurmaktır.
Cumhuriyet’in 75. Yılında Çağdaşlaşma
Çağdaşlaşma Nedir? Çağdaş Uygarlık Nedir?
Çağdaşlaşma genel olarak her bakımdan içinde bulunduğumuz zamanın gereklerini benimseme, o gereklere uyma ve yerine getirme demektir.Bir diğer tanım olarak da gerek zihniyet, gerekse kurumlar açısından, çağın gerektirdiği yaşam tarzına geçme, geçebilme demektir.İleri ülkeler gösterdikleri siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerle içinde bulundukları çağın uygarlığını temsil etmek üzere belli bir düzey çizerler . İşte bu düzey “çağdaş uygarlık düzeyidir”.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti Niye çağdaş Uygarlığa Yönelmişti , Bunun Nedenleri Nelerdir?
Atatürk, herşeyin bittiği sanılan, mutsuz ve karanlık bir ortamda, cesaretle, kahramanca ortaya atılmış, milleti örgütlemiş ve inanılmazı gerçekleştirerek dinamik , bağımsız, yeni Türk cumhuriyetini kurmuştur. Atatürk’ün temel amacı Türkiye’nin bir daha eski durumuna düşmemesi ve her zaman için milli bağımsızlığını koruyabilmesidir.Bu ise ancak çağdaş u_ garlığı bütünüyle almakla gerçekleşebilirdi. Bu nedenle çağdaşlaşmak Atatürk için bir amaç değil, fakat Türk Cumhuriyetinin sonsuza kadar yaşayabilmesi için vazgeçilmez bir araç niteliğini taşımaktadır.
Türk Kurtuluş hareketinin birinci amacı, bağımsız milli Türk devletinin kurulması, bundan sonra gelen en önemli amacı ise çağdaşlaşmadır.
Atatürk’den önce, yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce “Yenileşme Hareketleri” denilen birtakım girişimler elbetteki yapılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli dönemlerinde, dönemin padişahları ve aydınlan tarafından birtakım yenileşme hareketleri girişiminde bulunulmuştu. Fakat o dönemde yapılan girişimler, faaliyetler elit bir tabakanın elinde kalmıştı. Sınırlı alanlarda yapılmıştı. Batıdan neyin alınıp, neyin alınamayacağı tanışması daima olmuştu. Daha önce de söylediğimiz gibi, sınırlı alanlarda yapılanlar halktan kopuk, halkın ihtiyaçları gözedilmeden yapılmıştı.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye’yi kalkındırmak, Türk milletini hakkı olan uygar düzeye ulaşması, genç Türkiye Cumhuriyetinin “var olma savaşında” en hayati konuyu teşkil ediyordu.Diğer taraftan büyük askeri zaferleri takiben Lozan’da bağımsızlığını onaylatan yeni Türk Devletini bütün dünya çağdaş nitelikleriyle görmek çağdaş nitelikleriyle benimsemek istiyordu.
Yine Atatürk’ün şu sözlerinde çağdaşlaşmanın önemini görebiliriz: “Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz.Bütün gayretimiz Türkiye’de çağdaş, batılı bir hükümet kurmaktır.Uygarlığa girmek arzu edip de batıya yönelmemiş bir millet hangisidir?
Bu sözler Atatürk’ün çağdaşlaşmak konusundaki kararlı tutumunu göstermektedir.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sürecine gelinmeden önce Osmanlı İmparatorluğu döneminde de birtakım yenileşme hareketleri yapılmıştı. Dönemin Osmanlı aydınları ve padişahları yenileşme hareketlen girişiminde bulunmuşlardır.Yenileşme hareketleri ile ilgili yapılan faaliyetler sınırlı bir tabakanın , elit tabakanın elinde kalmış.Halktan kopuk, halkın ihtiyaçları gözetilmemişti.Osmanlı İmparatorluğu döneminde yenileşme hareketleri sınırlı kalmış, batıdan neyin alınıp, neyin bırakılacağı tartışması sürekli olmuş. Batı uygarlığının ana unsurları gerektiği gibi kavranamamıştı.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türk toplumu yukarıda saydığımız gerekçelerle , asırların ihmali olarak batıdan çok gerideydi.Batı uygarlığı ile aramızdaki mesafe çok büyüktü. Ülke baştan sona kadar bakımsız ve harabeydi. Ulaşım imkanları son derece kısıtlıydı.Ekonomi iflas etmiş durumdaydı. Hukuk düzeni şeriat esaslarına. Mecelleye dayanıyordu. Eğitim ise son derece yetersizdi. Okuma- yazma oranı çok düşüktü.Eğitim bakımından da bir bütünlük yoktu. Bir yandan geleneksel eğitimi temsil eden medreseler faaliyette bulunurken, diğer taraftan sayıları gittikçe artan ve modern eğitim yapan okullar vardı. Eğitimde ikilik mevcuttu.
Türk kadınının toplum hayatının dışında bırakılması da bir diğer önemli sorundu. Türk kadınının siyasi, sosyal, hukuksal hakları yoktu. Bu hakları ancak yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulmasından sonra alabilecekti.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız tablo Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne aktarılan bozuk tabloydu.
Atatürk’e göre bu bozuk tablo, kötü şartlarla ülkenin geldiği bu durum karşısında bir an önce yapılacak şuydu, Türk milletinin çağdaş uygarlık seviyesine erişmesi, hatta bu seviyeyi aşması gerekiyordu. Çünkü Atatürk, Türk toplumunda çağdaşlaşmayı, herşeyden önce bir yaşam davası, bir var olma mücadelesi olarak görüyordu.
“Büyük davamız en uygar ve en refaha kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir” bunu da Türk milletinin dinamik ideali olarak gösteren Atatürk, hemen – hemen bütün konuşmalarında uygarlık ve çağdaşlaşma kavramları üzerinde önem ve ısrarla durmuştur.
Atatürk ilke ve inkılâpları, Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine bir an önce ulaştırabilmek için aklın ve mantığın çizdiği yolları içermektedir. “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını her bakımdan uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılâplarımızın temeli budur” diyen Atatürk yapılan inkılâpların özünde çağdaş, uygar bir Türkiye olduğunu belirtmiştir.
Çağdaş uygarlığa yönelmekten güdülen amaçlardan biri de, kendi öz kültürümüzü bilimsel metotlarla geliştirmek, onu öz kaynağından, yani halk kaynağından besleyerek “kendi değer ve özellikleriyle” çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmaktır.
Çağdaşlaşmanın önemini ve gerekliliğini yine Atatürk’ün şu sözlerinde görebiliriz.
Atatürk’e göre “Dünya’da her milletin varlığı, kıymeti, bağımsızlık hakkı, ancak gösterdiği ve göstereceği uygar eserlerle orantılıdır.Uygar eser meydana getirmek kabiliyetinden mahrum milletler hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkûmdurlar. O halde uygarlık yolunda ilerlemek ve başarı kazanmak, var olmanın şartıdır”.
Atatürk’e göre, çağdaşlaşmada esas ilim ve fendi. İlim ve fennin dışında rehber aramak gaflet, cehalet, dalaletti.
Yine bu konuda Atatürk’ün sözleri bizler için rehber olmuştur ve olacaktır.
“Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Aksine, ileri, uygar bir millet olarak uygarlık sahasının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat, ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.” Bilim ve teknik rehber alınmadıkça, onun kuralları ve yöntemleri benimsenmedikçe hiçbir alanda ilerlemeden söz edilemez.
Hiçbir uygarlık kendiliğinden oluşmaz, çeşitli uygarlık ve kültürlerin birikimiyle zenginleşir, şekillenir ve çevreye damgasını vurur. Bu itibarla uygarlıklar aslında bütün insanlığın ortak malıdır.
Atatürk’e göre “Memleketler çeşitlidir fakat uygarlık birdir ve bir milletin ilerlemesi için de bu yegane uygarlığa iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, batıya karşı elde ettiği zaferlerden çok mağrur olarak kendisini Avrupa milletlerine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu bir hataydı, bunu tekrar etmeyeceğiz.”
Çağdaş uygarlık tek bir milletin veya tek bir dinin ortaya çıkardığı bir değer değildir. Diğer uygarlıklar gibi o da insanoğlunun yüzyıllar boyu devam eden katkılarıyla oluşan, rasyonel düşünceye ve lâik bir dünya görüşüne dayalı ortak bir eserdir.
Buraya kadar kısaca çağdaşlaşma nedir? Çağdaş uygarlık nedir?. Yeni Türkiye Cumhuriyeti niye çağdaşlaşma ve çağdaş uygarlık yolunu izleme gereğini duymuştu? Bunları kısaca açıklamaya çalıştım. Şimdi biraz da Türk Çağdaşlaşmasının özelliklerinden sözetmek istiyorum.
Türk çağdaşlaşması, tarihin derinliklerinden ortaya çıkan tecrübelerin ve Türk toplumunun beklentileri ve ülkenin ihtiyaçları ışığında şekillenmiştir. Temel dayanağı akılcı olmasıdır.
Atatürk’ün çağdaşlaşma yöntemi, “az zamanda çok ve büyük işler yapmak” esasına dayanır.
Herşeyden önce Atatürkçü çağdaşlaşma, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yönleriyle bir bütündür. Atatürkçü çağdaşlaşma batıyı tamamen taklit değildir. Burada önemli olan konu, gerek düşünce gerekse kurumlar açısından batılılaşırken milli benliğimizi kaybetmemektir. Bunu Atatürk, şu sözleriyle anlatmıştır: “Biz batı uygarlığını bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya uygarlık seviyesi içinde benimsiyoruz” diyerek çağdaşlaşmanın özünün taklit değil, iyi olanların Türk toplumuna aktarılması olduğunu vurgulamıştır.
Türk Çağdaşlaşmasının bir diğer özelliği de şudur: Atatürk’ün çağdaşlaşmada izlediği yol, çok farklı ve kapsamlıdır. “Çağdaşlaşma bizim için hayat davasıdır. Bütün fedakârlığımızın faydalı bir sonuç vermesi buna bağlıdır.” diyen Atatürk’e göre çağdaş uygarlığın ortağı olmak, bir uygarlığın bir bütün olarak alınmasıyla olabilir. Batı uygarlığını, ilmini, teknolojisini bir bütün olarak almaktır. Daha önce de açıkladığımız gibi ilim ve fenni rehber edinmek yeterlidir.
Atatürk inkılâplarını daha önce yapılan yenileşme hareketlerinden ayıran bir diğer önemli özellik de şudur: Bu inkılapların lâik bir temel üzerine oturtulmuş olmasıdır. Tanzimat ve hatta daha önce yapılan yenileşme çabaları teokratik bir devlet ve toplum düzeni için düşünülüyordu. Atatürk inkılâpları ise, kendisine ortam ve temel olarak, lâik toplum düzenini ve bu düzenin gerekliliğini kabul etmiştir.
Türk çağdaşlaşmasının bir diğer özelliği de batı uygarlığına, batı teknolojisine yönelmenin yanında unutulmuş Türklüğe de bir dönüştür. Bu nasıl olmuştur? Türk Milleti herkesçe bilinir ki, tarihin çok eski devirlerinde büyük uygarlık kurmasına, insanlığa büyük hizmetler yapmasına rağmen, son asırlarda (siyasal, toplumsal, sosyal) bazı etkenler, engeller sebebiyle batıdan geri kalmıştı. Türk çağdaşlaşma hareketiyle Türk’ün uygar niteliği tekrar harekete geçiyordu…
Atatürk bunu 10. Yıl söylevinde şu şekilde vurgulamıştır: “Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş, büyük uygar vasfı ve büyük uygar kabiliyeti bundan sonraki gelişmesiyle geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır”.
Atatürk inkılâpları kısa bir zaman süreci içinde enerji ve kararlılıkla yürütülmüş radikal inkılâplardır. Batı dünyasının yüzyıllar boyu devam eden bir süreç içinde elde ettiği, Rönesans, Reform, Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi gibi değerli birikimler, 15 yıl gibi, millet hayatı içinde çok kısa sayılabilecek bir zaman süreci içinde, artık geriye dönülmeyecek şekilde Türk toplumuna mal edilmiştir. Bu suretle yüzyılların yarattığı açık, bir an önce doldurularak mümkün olduğu kadar çabuk çağı yakalama yolu tutulmuştur.
Türk çağdaşlaşmasının bir diğer özelliğini de şöyle açıklayabiliriz:
Türk kurtuluş hareketinin milli devletin kurulmasından sonraki çağdaşlaşma aşaması, ulusal egemenliğin gerçekleşmesini de sağlayan birçok atılımı kapsar. Bu hareket, bütünü ile bir Türk uyanışı ve yenilenmesidir. Yeni bir düşünce ve uygulama bütünüdür. Atatürk tarafından başlatılan çağdaşlaşma hareketi ve uygulamaların geliştirilmesine Atatürk’ten sonra da devam edilmiştir. Türk çağdaşlaşmasının bir diğer özelliği de evrensel değer taşımasıdır. Yeni Türkiye Devleti’nin kurulması ve yapılan çağdaşlaşma girişimleri sadece Türkiye için milli bir değer olarak kalmamış, özellikle de bağımsızlığını kazanmak isteyen veya gelişmekte olan ülkeler için bir örnek oluşturmuştur.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türk çağdaşlaşmasının en büyük özelliği, lâik ve demokratik toplum düzeni içinde gelişmeye çok açıktır. Türk çağdaşlaşması, sadece Türkiye için değil, bağımsız kalmak isteyen, çağdaş uygarlığı benimsemenin bir ölüm – kalım sorunu olduğunu anlamış, bütün milletler için de evrensel bir diğer taşımaktadır.
NOT: Bu Konferans 22 Şubat 1999 tarihinde Ankara Anıttepe Lisesi’nde verilmiştir.
Milletin çağdaşlaşması hakkında birçok bilgiyi tüm ayrıntılarıyla sizlerle paylaştık. Bu konuyla ilgili görüşlerinizi merakla bekliyorum. Lütfen yorum yazarak fikirlerinizi paylaşınız.