Quantcast
Channel: Eğitim – BilgilerSitesi.Com
Viewing all 383 articles
Browse latest View live

İslam Dini Barış ve Sevgi Dinidir, Dinimizin Barışa ve Sevgiye Verdiği Önem Hakkında Bilgi

$
0
0

İslam’ın sevgi ve barışa gösterdiği değer nedir?

İslam’da dostluk kardeşlik barış sevgi ve adaletin yeri ne?

İslamiyet’te barış ve sevgi ile ilgili kısa yazı makale konu anlatımı özet…

4875_1.jpg (300×189)

Müslümanlar, yaşadıkları şehirlerde her zaman barışın ve hoşgörünün temsilcisi olmuşlardır, islam dünyasındaki birçok şehirde kilise, havra ve cami yan yana bulunmaktadır. Örneğin Şam, Kahire, istanbul ve Mardin şehirlerindeki farklı dinlere ait ibadet mekanlarının varlığı İslam dininin barışa ve birlikte yaşamaya verdiği önemin bir göstergesidir.

Alimlerin Düşünürlerin Barışın Önemi İle İlgili Görüşleri Nelerdir?

İslam dünyasında yetişen düşünürlerimiz, mutasavvıflarımız, âlimlerimiz, edebiyatçılarımız ve şairlerimiz barışın önemini hem yaşayışlarıyla hem de ortaya koydukları eserleriyle vurgulamışlardır. Hoca Ahmet Yesevî, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Cabbar Kulu gibi dünyaca tanınan Müslüman düşünürler, bütün insanlığa barış ve kardeşlik mesajı vermişlerdir.

Pîr-i Türkistan (Türkistan Büyüğü) olarak bilinen Ahmet Yesevî, dedikodu, büyüklenme, kıskançlık, başkalarının hakkını yeme gibi toplumsal barışı zedeleyecek davranışlardan kaçınmayı öğütlemiştir.

Mevlana. “Gel. ne olursan ol yine gel.” diyerek hiçbir ayrım yapmadan bütün insanları İslam’ın barış ve huzur dolu ortamına çağırmış, Hacı Bektaş Veli, “Sakin ol. kimsenin gönlünü yıkma.” diyerek sevenlerine gönül kırmamalarını tavsiye etmiş, Cabbar Kulu, “Sana kötülük edenlere sen iyilik et.” diyerek insanlığın temelinde sevgi bağışlama ve iyilik olduğunu anlatmıştır.

Büyük mutasavvıf ve halk şairi Yunus Emre şiirlerinde kalp kırmamak gerektiğini anlatmış ve “Giderdim gönülden kini. kin tutanın yoktur dini. Düşmanımız kindir bizim, biz kimseye kin tutmayız.” diyerek insanların barış ve huzur içinde yaşaması gerektiğini vurgulamıştır.

islam_mlgz150807.jpg (650×279)

İslam Dini Barış ve Sevgi Dinidir

İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam ve Batı’nın barış ve uyum içinde birlikte yaşayabileceğini belirtti. İhsanoğlu, İslam uygarlığının barış, hoşgörü ve bütün insanlığa karşı duyulan sevgi temelinde kurulduğuna işaret etti. Özbekistan’da da bu alanda çok önemli faaliyetler yürütüldüğünü kaydeden İhsanoğlu, İslam’ın diğer uygarlıklarla diyaloğa açık, terörizmin ise her türüne karşı bir din olduğunu dile getirdi.

Kuran ahlakında terör, haksız yere insanları öldürmek ve yurtlarından sürmek kesinlikle yasaktır. Müslümanlar hak din üzerinde olan Hıristiyanlar ve Musevilerle kardeştirler. Hepsi bir olan Allah’a ve aynı peygamberlere inanmaktadırlar. Tahrif olmalarından önce Tevrat’ta ve İncil’de de bildirilen, Kuran”da da öğütlenen, tüm insanların bir olan Allah inancı üzerinde, dünyada birlik ve beraberlik içinde kardeşçe, birbirlerini severek huzur içinde yaşamalarıdır.


İslam’da barışın yeri ve değeri, İslam dininin barışa verdiği önem hakkında kısa özet bilgi

$
0
0

Din Kültürü ve Ahlak Dersi konu anlatımları köşemizde bu yazıda sizlere İslam dininin barışa verdiği önem nedir ayetlerle ve hadislerle örnekleyip kısaca özet şeklinde anlatmaya çalışacağız. 

Peki Hz.Muhammed (as) barış hakkında ne düşünürdü ve neler söylerdi? Peygamber Efendimizin barışa verdiği önem nasıldı?

cami300x200.jpg (300×200)

İslam dini barış ve huzur dinidir. Yüce Allah insanların her zaman barış ve esenlik içerisinde yaşamasını ister, islam kelimesinin anlamı düşünüldüğünde bu açık bir şekilde anlaşılır, islam; barış, güven, huzur, esenlik ve mutluluk anlamına gelir. Bununla ilgili Kur’an’da şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah katında din islam’dır. “(Al-i Imran suresi. 19. ayet.) bu ayetten de anlaşılacağı üzere Yüce Allah tüm insanları barış ve esenlik dini olan islam’a çağırmaktadır. Yine Kur’an’da; “Ey iman edenler; hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin… “(Bakara suresi. 208. ayet.) buyrulmakta ve insanlar, yeryüzünde barışın, sevginin ve hoşgörünün en güzel biçimde yaşanabileceği barış dini olan İslam’a girmeye davet edilmektedir.

İslam’ın temel amaçlarından birisi insanlar ve toplumlar arasında barışı, huzuru ve güveni sağlamaktır. İslam dini toplumda insanların barış ve huzur içinde yaşamasını amaçlar. Bunun için de insanların, birbirlerinin inançlarına ve düşüncelerine saygılı olmasını ister. Dinimiz, herkese karşı hoşgörülü olmayı tavsiye eder. insanların birbirleriyle iyi geçinmelerini, güzel ilişkiler kurmasını öğütler.

Toplumda, kavga ve geçimsizliklere neden olabilecek davranışları ise yasaklar. Birlik ve beraberliğe zarar verecek davranışlardan herkesin kaçınmasını ister. İslam dinine söre insanlığın atası Hz. Adem’dir. Bu konuda Peygamberimiz; “Ey insanlar, Rabb’iniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz, Adem’in çocuklarısınız.” (Müslim,Hac, 147.) buyurarak tüm insanların kardeş olduğunu ve soyca kimsenin kimseye üstün olmadığını vurgulamaktadır. Bu açıdan islam dini, insanların barış içinde ve birlikte yaşamalarına önem verir, insanların takva (Allah’a kulluk) dışında birbirlerine üstünlüğünün olmadığını belirtir.

Bütün insanların eşit haklara sahip olduğunu ilan eden islam; din, dil, ırk , renk ve cinsiyet farklılıklarını zenginlik olarak değerlendirmiştir. Kur’an’ın birçok ayetinde bütün insanlar barışa çağrılmakta ve barışın önemine sık sık vurgu yapılmaktadır.

Kur’an’da; “Hepiniz (tüm insanlar) toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Sizler birbirinize düşman iken Allah’ın nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz!” (Al-i Imran suresi. 103. ayet.) buyrulmakta ve bu duruma dikkat çekilmektedir.

İslam tarihinde Müslümanların barışa verdiği önemi gösteren pek çok örnek bulunmaktadır. Medine Sözleşmesi,Hudeybiye Antlaşması, Mekke’nin Fethi ve savaşlardan sonra esirlere uygulanan muamele bunlardan bazılarıdır.

Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra, orada bulunan diğer kabilelerle ortak bir antlaşma yapmıştır. Medine Sözleşmesi olarak bilenen bu antlaşma ile Medine’de yaşayan diğer din mensupları ve Müslümanlar arasında inançlara karışmama, barış içinde birlikte yaşama gibi konular taraflarca kabul edilmiştir.

Hudeybiye Antlaşması Müslümanlar aleyhine çok ağır maddeler içermesine rağmen toplumsal barış adına kabul edilen önemli tarihî bir anlaşmadır. Mekke Müslümanlar tarafından fethedilince, inananlara zamanında birçok işkence eden müşrikler öldürülmeyi beklerken barış Peygamberi hepsini affetmiştir.

Bedir Savaşı sonucu ele geçirilen esirlerin, on Müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılması ise hem eğitime verilen önemin hem de barışa verilen önemin bir eöstersesidir. Bütün bu uygulamalar, islam inancında barışın önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanlar aleyhine ağır şartlar bulunsa bile sorunların çözümünün savaş değil, barış olduğunu tüm dünyaya ilan etmektedir.

İslam dininin barışa verdiği önem nedir

İslâm Barışa ve Birlikte Yaşamaya Önem Verir.

İslam dini toplum dinidir. Öğretileri ve ilkeleri evrenseldir. Bu nedenle barış ve kardeşliğe öncelik vermiştir. Bir ayette şöyle denilir:
“Ey İman edenler, Hep birlikte barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o apaçık düşmanınızdır.” (Bakara 208) Bir başka ayette ise şöyle buyurulur:
“Kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükafatı Allah’a aittir.” (Şura 40)
İslam, dünyada kötü niyetli kimselerin varlığını gözden uzak tutmamış; onlarla en güzel bir şekilde mücadele edilmesini tavsiye ederek kötülüğün yayılmasını engellemeye çalışmıştır.
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman sana düşmanlık eden kimse candan bir dost gibi olur.” (Fussilet 34)
Dinimiz, barış ortamın sağlanması için haksızlığı, adaletsizliği, alaycılığı, laf taşımayı ve dedikoduyu yasaklamış, bunları günah olarak öğretmiştir. Peygamberimiz bir hadisinde Müslüman’ı şöyle tanımlamıştır:
“Müslüman, diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”
Bu tanıma göre, gücünü kullanarak diğer insanlara haksızlık ve eziyet eden, söyledikleri sözlerle kalp kırıp, insanlar arasında anlaşmazlık ve kavga çıkaran kişi, tam anlamıyla Müslüman sayılmamaktadır.
Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli

İSLAMDA BARIŞ VE KARDEŞLIĞIN ÖNEMI , ISLAMIN BARIŞA VERDIĞI ÖNEM 

İSLAM, BARIŞ DINIDIR.

Barışın sağlanmasında en önemli unsur şüphesiz konuştuğumuz dil ve üsluptur.  Kur’an-ı Kerim’de çok açık bir şekilde müminler barış dili geliştirmeye davet edilmektedirler: “Size Müslüman (es-selam) olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek: ‘Sen mü’min değilsin’ demeyin.” Çünkü bir kişiyi inancı nedeniyle dışlamak, Müslümanlığını sorgulamak müminler arasında barışı bozar. İnsanların inançları­nı sorgulayacak olan makam insan değildir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), müminler arasında meydana gelen küskünlükleri ve dargınlıkları gidermede çözüm ola­rak selamı adres göstermiştir: “İnsanların Allah katında en değerlisi ve ona en yakın olanı, önce selamı verendir.” Çünkü selam, Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşliğin geliştirilmesinin anahtarıdır. Toplumda çatışmaların, anlaşmazlıkların ve ayrılıkların önüne ancak barışa önem vermekle geçilebilir. Bunun ilk adım­larından biri de insanlara güler yüzle selam vermektir.            *

Allah iman edenlerin barış ve huzur içinde yaşamanın İslam’a girmekle eş anlamlı olduğunu şu ayetle ifade etmektedir: “Ey iman edenler! Hep birlikte barış (İslam) içinde olun. Sakın şeytanın pe­şinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanmızdır.” (Bakara suresi, 208. ayet.)

İSLAM BARIŞA ÖNEM VERIR.

Barışı bozan durumların şiddetle karşısındadır. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle ifade etmektedir: “…Kim bir kişiyi, haksız yere öldürürse muhakkak ki o bütün insanları öldür­müş gibidir. Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle) yaşa­tırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide suresi, 32. ayet.)

Kur’an’a göre kim toplumda barışı bozuyorsa o şeytanın yolunda gidendir. Şeytan ise Allah’a isyanın bir sembolüdür ve kötülük odağıdır. Onun bütün amacı, müminleri, bir barış yurdu olan cennete gitmekten alıkoymaktır. Ama unutulmamalıdır ki insan izin vermedikçe şeytanın üzerinde hiçbir etkisi olamaz. Kur’an’da bildirildiğine göre Allah’ın ihlaslı kulları üzerinde onun hiçbir hâkimiyeti olmayacaktır.

Yaşadığımız toplumda çatışma ve kavgaları ancak barış dilini yaygınlaştırmakla durdurabiliriz. Çünkü selam, salt bir söz değil, “öteki”ne; nasılsın demek, onun bir problemini çözmek, yarasına merhem olmak ve onu insan yerine koymaktır. İşte bu İslam’ın insana bakışı ve getirdiği değerlerin yüceliğini gösterir. Böyle bakışın yaşam tarzı hâline geldiği bir toplumda, gerçek anlamda barış ve güven sağlanabilir.

İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünde barış yolunda sürdürülen mücadeleler hiç de kolay olmamıştır. Birey ve toplumları barışa çağıran ve içtenlikle barışın gönüllü elçiliğini yapan bütün peygamberlerin ortak çabası, insanlığı barışa ve huzura kavuşturmaktır. Dolayısıyla Müslüman’ın amacı da bu dünyayı bir barış yurduna çevirebilmek olmaktır. Öte dünyada selam yurduna, cennete kavuşacak olanlar, ancak bu dünyayı bir barış ve esenlik yurduna dönüştürmek için çaba harcamalıdır.

İslamiyetin Sevgi ve Barışa Verdiği Önem nedir kısaca?

İslam dini hoşgörü sevgi ve barış dinidir. İnsanların huzu içinde yaşaması ve geçinmesini ister. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş hadisinde de bu vurgulanmaktadır. Birbirimizi sevmeli saymalı ve destek olup yardım etmeliyiz.

İslam dini evrensel bir din olup toplumun bütün bireylerini içine almıştır. İnsanların ve toplumların mutlu ve huzur içinde yaşaması için indirilmiştir.

İslam dini sevgi ve barışın temelleri üzerine kurulmuş bir din olup, sevgi ve barışa önem vermiştir. Allah insanların birbirlerine şiddet uygulamasını ve sebepsiz yere insanları öldürmesini haram kılarak yasaklamıştır.Allah insanlara şefkatli ve merhametli olmayı emreder. Komşularımızı ve etrafımızdaki insanların dinleri ve dilleri ne olursa olsun iyi geçinmemiz gerekiyor.

Bu dünya üzerinde bütün insanların sevgi ve barış içinde yaşaması dünyayı güzel bir hale getirmek İslamiyetin önemli değerlerindendir.

Karne parası kalktı! Takdir teşekkür belgesi için de para istenmeyecek!

$
0
0

Karne paralarını MEB ödeyecek

Dar gelirli velilerin baş belası olan karne paraları artık tarih oldu. Bundan sonra tüm takdir ve teşekkür belgeleri de dahil okullar öğrencilerden karnelerini alabilmesi için para talep edemeyecek. Çünkü bu paraları devlet ödeyecek. İşte bu müjdeli haberin detayları…

MEB tarafından okullara gönderilen resmi yazıda, öğrenci karneleri ve başarı belgelerinin, 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren https://e-okul.meb.gov.tr adresinde yayımlandığı belirtildi ve okulların bu internet adresinden örneklerine uygun olarak karne ve başarı belgelerini hazırlaması ve öğrencilere dağıtması istendi.

Yazıya göre; basılacak öğrenci karneleri ve başarı belgeleri giderleri için Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin Ziraat Bankası’nda açtıracakları hesaplara ödenek gönderecek.

Türkiye’de hangi madenler çıkarılır ve ülkemizdeki yer altı zenginlikleri nelerdir? kısaca özet

$
0
0

turkiye-maden-haritasi[1]

Merhaba arkadaşlar, bu yazıda coğrafya dersinden Türkiye’de Çıkarılan Madenler ve Yeraltı Zenginlikleri konusunu işleyeceğiz. Ülkemizde çıkartılan madenlerin neler olduğunu kısa maddeler halinde sizlerle paylaşacak ve Türkiye’nin yer altı zenginlikleri hakkında kısaca özet bilgiler sunacağız.

Madenler:
Ülkemiz maden bakımından yoğun ve zengin topraklara sahiptir. Ancak henüz tamamının yeri belirlenememiştir. Her sene çalışmalarla yeni yeni madenler ortaya çıkarılmaktadır.

Şu anda Türkiye’de yapılan madencilik çalışmalarının tamamı kendi sanayi şirketlerimizin ihtiyacına yönelik değildir. Bir bölümü de işlem görmüş ya da kısmen işlem görmüş şekilde ihraç edilmektedir.

Anadolu madencilik konusunda gelişmiştir. Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra açılan Maden Teknik ve Arama kurumu bu konuda daha da ileriye gitmemize katkı sağlamıştır, maden bulmayla ilgili çalışmalar arttırılmıştır. Buna ek olarak özel kurumlar da bu işleri yapmaktadır.

Demir:
Ülkemizin bir çok bölgesinden elde edilmektedir ancak yüzde 80lik bir kısmı Doğu Anadolu şehirlerinden çıkarılmaktadır. Balıkesir, Kahramanmaraş, Kayseri, Sivas şehirlerinden de demir eldesi yapılmaktadır. Bu maden demir çelik sanayinin temel taşını oluşturduğu için önemlidir.

Krom:
İyi parlatılan, güçlü, pas tutmayan bir madendir. Çelik yapımında ve kaplama sanayinde kullanılmaktadır. Ülkemizde de çoğu yerden çıkarılmaktadır. Bu konuda en zengin bölgeler Elazığ çevresi, Batı Akdeniz’in bir bölümü, Dalaman havzası, Kütahya, Eskişehir, Bursa şehirlerinin bir kısmıdır. Adana’da yeni bulunan Akdağ krom rezervleri Dünyadaki en zengin yataklardandır. Bu konuda ülkemiz dünyada 3. sırada yer almaktadır. Elde edilen kromun büyük bir kısmı cevher olarak ithal edildiğinden üretimi de dıştan gelen istekler doğrultusunda yapılmaktadır.

Bakır:
Kolaylıkla işlenebilen madenler arasındadır. Kastamonu, Elazığ ve Artvin civarında rezervleri bulunmaktadır. Rize’de de yeni bulunan rezervler vardır.

Bor:
Kullanıldığı bir çok alan vardır. Boraks ve asitborik yapımında kullanıldığı için önemli bir yeri vardır. Balıkesir’de Sultançayırı ve Bigadiç Eskişehir’de Seyitgazi ve Kütahya yöreleri bu madeni elde ettiğimiz önemli rezervlerdendir. Ülkemiz bor açısından Dünyada en zengin topraklara sahiptir.

Boksit:
Konya’da ve Antalya’da yatakları vardır. Alüminyum üretiminde kullanılır.

Kükürt:
Isparta’da ve Denizli’de elde edilmektedir.

turkiye-maden-haritasi-2[1]

Manganez:
Zonguldak ve Artvin çevresinden elde edilmektedir. Denizli’de de yeni rezervler keşfedilmiştir.

Civa:
İzmir’de ve Konya’da ayrıca Niğde’de yatakları vardır.

Tuz:
Kayatuzu olarak, deniz tuzundan Tuz gölünden çıkarılan natürel bir kaynaktır. Ülkemizde en fazla İzmir’de deniz suyundan eldesi yapılmaktadır. Çankırı, Erzurum, Kars, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Konya’da işlenmesi yapılmaktadır.

Taş Kömürü:
Ülkemizde enerji kaynağı olarak tüketildiği için önemlidir. Kimya, demir ve çelik endüstrisinde de kullanılmaktadır. Zonguldak ve civarında önemli rezervleri bulunmaktadır. Ülkemizdeki tek rezervleri buradadır ve 1 milyon rezervi vardır.

Linyit:
Türkiye’nin çoğu bölgesinden elde edilmektedir. Ancak Ege Bölgesinden elde edilenler kalite olarak daha iyidir. Manisa, Amasya, Erzurum çıkarıldığı yerlerdendir.

Petrol:
Ülkemizde fazla bulunmayan petrol yatakları genelde Güneydoğu Anadolu bölgemizde yer almaktadır, Batman, Siirt, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlı Urfa ve Mardin’de bulunan petrol yataklarımız ihtiyacımızın %13-14 gibi çok küçük bir kısmını karşılamaya yetmektedir.
Buradan çıkan petrolün rafine edilmesi için kurulan rafineriler, Batman, İzmir, İzmit ve Kırıkkale’de bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye- Irak boru hattı sayesinde Irak petrollerinin bir kısmı yumurtalık limanına getirilmektedir, ayrıca Azerbaycan ile da benzer proje yapmaya hazırlanan Türkiye bu sayede önemli bir gelir kapısı elde etmeye hazırlanmaktadır. Ülkemizde petrol araması bir yandan devam ederken bir yandan da alternatif enerji kaynakları kullanılmaktadır.
Örneğin ülkemizde su gücünden enerji eldesi önemli bir yer tutmaktadır. Atatürk, Karakaya, Keban, Hasan Uğurlu, Demirköprü, Hasan Polatkan, Oymapınar ve Hirfanlı barajları günümüz Türkiyesinde enerji üretmek için kullanılan en önemli kaynaklardır.
Gap projesi bittiğinde 21 baraj ve 17 hes yapılmış olacak ve bu sayede Fırat Dicle ırmaklarının başarıyla kullanılmış olmasının yanında önemli bir enerji kaynağı sağlanmış olacak.

Ayrıca Denizli’nin Sarayköy vilayetinde jeotermal enerji kaynakları bulunmaktadır. Ülkemiz güneş ve jeotermal enerjisi üretimi açısından büyük ölçüde şansa sahip bir ülkedir. Ayrıca Rusya ve Cezayir’den gelen doğalgaz ile büyük kentlerimizde hava kirliliği yaratmayan önemli bir enerji kaynağı sağlanmış oldu.

Bugünün İşini Yarına Bırakma İle İlgili Kompozisyon Örneği, Kısa ve Uzun Yazı Makale Örnekleri

$
0
0

Bugünün İşini Yarına Bırakma sözü nedir ne demektir?

Bugünün İşini Yarına Bırakma atasözünün anlamı ve açıklaması ile ilgili kompozisyonlar.

504982695524.jpg (280×210)

İnsan olarak her gün bir koşturmaca içindeyiz. Her gün  Bugünün İşini Yarına Bırakma Kompozisyon bir sürü işle boğuşuyor her biri için ayrı emek harcıyoruz. Zaman yönetimi hepimizin eksik olduğu alanlardan. Bazen bize 24 saat yetmiyor, bazen de keşke düne dönüp işlerimizi yeniden düzenlemek istiyoruz. Ama ne yaparsak yapalım zamana hükmedemiyor, zamanın su gibi akıp geçmesine engel olamıyoruz.

Günümüz dünyası iş hayatında hatayı kabul etmiyor. Yapılan bir yanlış insanı ekmeğinden edebiliyor. Bu nedenle herkes üzerine düşeni yapmak, işlerini zamanında yetiştirmek zorunda. Bu işleri aksatmamız durumunda olumsuz sonuçlarına göğüs germek zorundayız. Bizi bekleyen en büyük tehlikelerden biri de üşendiğimiz için bugün yapmamız gereken işleri yarına ertelemek. Hal böyle olunca ertelenen işler bir dağ gibi birikiyor çığ gibi sorunlara dönüşüyor önümüzde.

Sonradan pişman olmamak için bugün yapmamız gereken işleri yarına bırakmamalıyız. Aksi halde yarın bu işleri yapmak için fırsat bulamayabilir, hatta yığılan işler sebebiyle eski işlere vakit ayıramayabiliriz. Sıkıntısız günler yaşamak istiyorsak her işi zamanında halletmeliyiz.

is-hadisi.gif (400×300)

Bugünün işini yarına bırakma. Atasözünün Anlamı, Atasözleri Sözlüğü ve Açıklamalı Anlamları

Yaşadığımız her günün kendine özgü problemleri, sıkıntıları vardır. İş ise herşeye rağmen yapmanız gereken bir yükümlülüktür. Bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları vardır: Yarın daha önemli bir iş çıkabilir ve bugünkü işten önce onun yapılması gerekir. Bundan dolayı bugünkü iş yine kalır. Yada yarın çıkacak başka işte bugünküne ekleneceğinden hepsini yapmaya vakit yetmez.

Bugünün İşini Yarına Bırakma atasözünün açıklaması. Bugünün İşini Yarına Bırakma anlamı, hakkında bilgi, anafikir.

Bugünün İşini Yarına Bırakma:

ANAFİKİR : Bir işe zamanında başlamalı; zamanında bitirmeliyiz.

Bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları vardır. Yarın daha önemli bir iş çıkabilir ve bugünkü işten önce onun yapılması gerekebilir. Ertelenen iş yine kalabilir. Ya da yarın çıkacak işler, bugünkülerle birleşince zaman yetmeyebilir. Diğer taraftan öyle işler var ki zamana bağlıdır. Zamanında yapılmazsa, değerini yitirir. Sonra yapılması île yapılmaması arasında hiçbir fark kalmaz. Çalışkan insan, işini zamanında yapabilen insandır.

Bugünün İşini Yarına Bırakma İle İlgili Kompozisyon

Yapılması gereken işleri zamanında yapmak, daha sonra o işlerle ilgili karşılaşılabilecek zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmamızı ortadan kaldırır.

Her iş gerektiği zamanda yapılmalıdır. Bu kural genel prensip olmalıdır. Yeterli zaman varken yapmadığımız işler daha sonra biriken diğer işlerin de yapılması ile daha az bir zamanda yapılmak zorunda kalır. Zamanın yetersizliği ve biriken işlerin yarattığı sıkıntılar o işin yapılması sırasında hataların oluşmasına sebep olabilir. Zira az bir zamanda çok iş yapmak mecburiyeti insanı hep fiziksel hem de ruhsal olarak fazlasıyla yorar ve yıpratır. Bugün için önemli sayılabilecek bir işi ertelemek suretiyle daha sonraki zamanlarda önemini kaybedebilir. İlerleyen zaman yapılması gerektiği halde ertelenen işleri yapabilme isteğini de azaltır. Böylece gününde önemli olan şeyler sonraki zamanlarda önemsiz kalır. Örneğin; okula giden bir öğrenciyi düşünelim. Günlük ödevlerini ve hazırlanması gerektiği dersleri zamanında yapmaz ve devamlı daha sonraki zamanlara bırakırsa, ileride daha çok yapacağı ödevi ve dersi birikir ve bunları yapmak zorunda olacağı zaman gelince de yeterli zamanı olmadığı için gerektiği şekilde yapamayacağından mecburen hatalar oluşacaktır. Öğrenmesi gereken şeyleri gerektiği şekilde öğrenemeyecektir.

Bir işi ertelemek taşınacak bir yükün ağırlığını daha sonra taşımaya ertelemek gibidir. O yükün ağırlığı devamlı artarsa, taşınacağı zaman ruhun ve bedenin taşıyamayacağı kadar ağır olacaktır.

İşleri gününde yapan kimseler, rahat ve huzurlu olurken, onları zamanında yapmayanlar sıkıntılı ve huzursuz olurlar. Zira düşüncelerinde yapılacak işlerin çokluğu ne zaman ve nasıl yapılacağının yaratacağı sorular vardır.

Rahat ve huzurlu bir yaşamı elbette her insan ister. O halde kendimize huzursuz ve kaygılı günler yaşatmak istemiyorsak her işi gerektiği zamanda yapmayı tercih etmeliyiz.

 

Akıl Yaşta Değil Baştadır ile ilgili kompozisyon örneği, kısa ve uzun yazı makale örnekleri

$
0
0

010Akil_41428_37.jpg (550×421)

Değerli atasözlerimizin anlamları ve açıklamaları ile ilgili kompozisyonları siz değerli öğrenci arkadaşlarımızla paylaşmaya devam ediyoruz.

Bu yazıda akıl yaşta değiş baştadır sözünün ne demek olduğu üzerinde duracak ve konuyla ilgili güzel bir kompozisyon paylaşacağız…

Akıl Yaşta Değil Baştadır Konulu Kompozisyon 1

Akıllı olmanın yaş ile hiçbir ilgisi yoktur. Bir kimsenin yaşının büyük olması o kişinin çok akıllı olduğunu ya da bir kişinin yaşının çok genç olması o kişinin akıllı olmadığını göstermez. Çünkü yaş akıl seviyesini gösteren bir kıstas değildir. Bazen çok genç bir insan kendisinde onlarca yaş büyük kişilerden daha zeki olabilir.

Zeka işlenebilen bir şeydir. Bununla birlikte çevre, tecrübe, kalıtım gibi pek çok unsurdan da etkilenebilmektedir. Bu nedenle bazı insanlar diğerlerine göre daha akıllıca davranışlarda bulunabilirler. Bunda az önce de söylediğimiz gibi bazı unsurlar etkili olsa da yaş zekayı etkileyen unsurlardan bir tanesi değildir.

Akıl ve zeka çalışılarak kazanılır. Akıllı olmak için çok çalışmak, çok okumak, bilimin ışığından yürümek gerekir. Bunları başarabilen herkes akıl sahibi olabilir. Ancak bunun yaş ile bir bağlantısı yoktur.

Akıl Yaşta Değil Baştadır Konulu Kompozisyon 2

Aklın yaşla ilgisi yoktur. Yaş ilerledikçe, insanın zekâ seviyesi artmaz. Yaş ilerledikçe bir takım tecrübeler oluşur, ama sadece tecrübe de yeterli değildir.

Bir problem karşısında, zeki bir genç sadece mantığını kullanarak çözüm yolunu ararken; yetişkin bir insan ise sahip olduğu tecrübeler doğrultusunda çözüm üretmeye çalışır. Ama; her yaşlı insan da tecrübeli olamaz. Aptal bir insan ne kadar yaşlanırsa yaşlansın tecrübe sahibi olamadığı için (zaten akılsız) mantıklı, sağlıklı kararlar veremez. İnsan her ne kadar tecrübeli olursa olsun üstün zekâlı bir çocuktan daha sağlıklı kararlar veremez. Çünkü çocukta doğuştan gelenbir ayrıcalık var, normal bir insan sorunu tek yöntemle çözerken, zeki çocuk olaya farklı açılardan da bakabildiği için hem daha sağlıklı kararlar verir; hem de verdiği kararlar daha doğru olur. Genelde yaşlı insanların küçük çocuklara ‘sen ne bilirsin daha küçük boyunla’ şeklinde hitaplarda bulunması çok yanlıştır. Toplumumuzda yaş her zaman bir üstünlük göstergesi olduğu için, yapılan bu tür konuşmalar cehaletin göstergesidir. Oysa ki gençleri daha fazla ciddiye almaları gerek, çünkü vatan gelecek nesillere emanet eğer gençlere böyle yanlış davranışlar olursa onlarda yaşlı olanın daha akıllı olduklarını sanarak gelecek nesillere böyle aktaracaklar.

Yaş sadece belirli avantajlar getirir, bunların en önemlisi tecrübedir. Fakat tecrübeli olmak her konuda doğru yolu bulmak anlamına gelmez. Doğru yolu bulma aşamasında en büyük yardımcı kişinin aklıdır.

Akıl yaşta değil baştadır Anlamı ve Açıklaması:

İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakat aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan daha akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübe akıllı olanların işine yarar, akılsızların değil.

Akıl yaşta değil baştadır. Atasözünün Anlamı, Atasözleri Sözlüğü ve Açıklamalı Anlamları

Bir kimsenin yaşı büyümekle organları büyür, boyu uzar. Fakat akıl doğuştan geldiği şekliyle kalır. İnsan büyümekle oda büyümez. Nice gençler vardır ki, saçı sakalı ağarmış olanlardan daha akıllıdır.

akıl yaşta değil baştadır; bir kimse yaşlanmakla aklı artmaz, belki tecrübesi artar, o kadar. pek çok genç vardır ki, yaşlılardan daha akıllıdır.

Coğrafya Dersini Anlamak İçin En İyi Çalışma Yöntemi

$
0
0

Coğrafya dersine çalışmanın en doğru yolu nedir?

Coğrafyadan hiç anlamayanlar için coğrafya dersine nasıl çalışmak gerekir?

Coğrafya sınavından (yazılısından) geçmek için ne yapmak gerekir? 

coğrafya.jpg (460×400)

Coğrafya dersinden zevk alabilmek için sevgi ve merak duygularına sahip olmanız gerekmektedir

· Tanım ve kavramları anlamak her bilgiyi öğrenirken olduğu gibi bu dersi öğrenirken de ilk basamaktır. Nedeni ise anlatılacak konuların bu tanım ve temel kavramların üzerine kurulu olmasından geçmektedir.

· Tanım ve kavramları kavramanızı yeterli düzeyde gördükten sonra konuyla ilgili daha detaylı bilgilere ulaşmayı deneyebilirsiniz.

· Atlas ve harita kullanarak konunun aklınızda daha iyi yer etmesini sağlayabilirsiniz.

· Konuyu anladıktan sonra bol bol test çözmeniz konu hakkındaki bilgilerinizi arttırmakla beraber sahip olduğunuz bilgilerin de pekişmesini sağlayacaktır.

· Görsel materyaller konuyu günlük hayata uyarlamanıza ve aklınızda daha iyi kalmasına yarayacaktır.

· Yanlış yaptığınız sorulara tekrar bakıp anlamak bir zaman kaybı değil öğrenmenin önemli bir basamağıdır.

· Çıkmış sorular, çıkacak sorulara da rehberlik edeceğinden bunları çözmenizde yarar vardır.
Sosyal Bilimleri; Tarih, İnkılâp Tarihi, Coğrafya, Vatandaşlık Bilgileri ile Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi meydana getirmektedir.
Tarih dersine çalışırken dikkat etmeniz gereken hususlar şunlardır:
* İlk önce Tarih müfredatına göz atmalısınız ve çalıştığınız sürede önemli olan yerlerin altını çizerek bunları not etmeniz daha sonra yapacağınız tekrarlarda notları okumak hem size zaman kazandıracak hem de bilginin kalıcılığını arttıracaktır.
* Not çıkardığınız sürede kendinizce dikkat çekici işaretler kullanmalısınız.
* Her ders gibi tarihi de öğrenirken temel bilgi ve kavramları iyice kavramanız gerekmektedir.
* Temel bilgi ve kavramların neden sonuç ilişkisinde olduğunu bilmeniz gerekmektedir. Örnek olarak Fransız ihtilali sonucunda milliyetçiliğin yayılması gibi.
* Atatürk’ün hayatı, şahsi yaşamı, siyasi fikirleri gibi konulara önem verin.
* Konular arası tamamlayıcı nitelikten dolayı bir konu bitmeden diğerine geçmemelisiniz.

* Konuyu kavramadan soru çözmeyin.
* Bol soru çözmeniz size hız ve pratiklik katacaktır.
* Yanlış yaptığınız sorulara dönem dönem geri dönüp tekrar yapmalısınız.

* Bütün dersler gibi coğrafya dersinde de tanım ve kavramlar birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir.
*Türkiye coğrafyası ve coğrafyanın konusu en çok soru gelen ünitelerdir.
* Çözemediğiniz soruları bilen bir kişiyle çözmeyi denemelisiniz.

KYK Burs,öğrenim ve katkı kredisi sonuçları ne zaman hangi tarihte açıklanacak? 2013-2014

$
0
0

kyk_yurtkur_burs_ogrenim_ve_katki_kredisi_sonuclari_h11863.jpg (463×235)

Birçok öğrencinin gözü kulağı adeta bu haberde! Burs sonuçlarının açıklanacağı tarihi günü merakla bekleyenler için müjdeli haber geldi.

KYK dahil olmak üzere burs katkı kredisi ve öğrenim kredisinin sonuçlarının ne zaman açıklanacağı belli oldu!

2013-2014 öğretim döneminde burs ve öğrenim kredisi almak üzere müracaatta bulunan 661 bin 742 öğrencinin değerlendirme sonuçları en geç 12 Aralık 2013 tarihine kadar açıklanacaktır.

2013 KYK Burs Katkı ve Öğrenim Kredisi Sonuçları İçin Buraya Tıklayın 

661 bin 742 öğrencinin değerlendirme sonuçları 12 Aralık 2013 tarihinden itibaren Kredi Yurtlar Kurumunun internet sitesinden ( www.kyk.gov.tr ) T.C kimlik numaraları girilerek öğrenilebilecek.

Öğrenciler Taahhüt Senetlerini, herhangi bir noterde; vergi, resim ve harç ödemeksizin tanzim ve tasdik ettirdikten sonra, mesai saati bitimine kadar Kredi Yurtlar Kurumu bölge ve/veya yurt müdürlüklerine teslim edecek.

Bölge ve/veya yurt müdürlüğü bulunmayan yerlerde ise “Söğütözü Mah. 2176. Sok. No:25 Çankaya/Ankara” adresindeki Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne posta ile veya elden teslim edilebilecek.

Senetlerini belirtilen tarihte Kredi Yurtlar Kurumuna teslim eden öğrencilerin burs veya öğrenimkredisi ödemeleri 7 Ocak 2014 tarihinde T.C Ziraat Bankası’ndan yapılacak.

2013 2014 Burs Sonuçları Ne Zaman Açıklanacak, 2013 2014 KYK Öğrenim ve Burs Sonuçları Açıklanma Tarihi, 2013 2014 Üniversite Kredi ve Bursluluk Sonuçları

KYK burs sonuçları için geri sayım başladı

ogrenim-katki.jpg (468×285)

KYK burs sonuçları 2013-2014 sorgulama işlemlerini bu sayfadan yapabilirsiniz
KYK burs sonuçları KYK burs ve kredi sonuçları 2013-2014 dönemi ne zaman açıklanacak? KYK burs başvuru sonuçları, KYK sonuçları… ve tüm detaylar haberimizde

KYK burs ve kredi sonuçlarından sonra ilk burs ne zaman verilecek? KYK burs-kredi başvuru sonuçları, KYK sonuçları… 2013-2014 KYK burs ve kredi sonuçları ne zaman belli olacak? Burs ve kredi sonuçları heyecanla bekleniyor. KYK burs ve kredi sonuçlarından sonra ilk burs ne zaman verilecek?

Üniversitelere yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından öğrencileri yeni bir sonuç açıklama heyecanı sardı. Bu yıl üniversiteye girmeye hak kazanan öğrencilerinin bir çoğunun başvuruda bulunduğu Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs ve Kredi Başvuru sonuçları büyük bir heyecanla bekleniyor. Üniversite kayıtlarının başlamasının ardından gençler kazandıkları yüksek öğretim programlarına kayıtlarını yaptırmaya başladılar. Kayıt yaptırıp üniversiteli olan çiçeği burnunda üniversiteliler ise şimdi yeni hayat şartlarına uyum sağlamaya çalışıyor. Herhangi bir kurumdan burs talebinde bulunan öğrenciler, burs sonuçlarının ne zaman açıklanacağı konusunda merak içinde. Peki Kredi ve Yurtlar Kurumu burs sonuçlarını ne zaman açıklayacak? KYK Burs Sonuçları ÖSYM tarafından herhangi bir yüksek öğretim programına kaydolan adaylardan öğrenim kredisi ya da burs başvurusunda bulunanlar için sonuçlar kasım ayı sonu ya da aralık ayının ilk haftasında açıklanacaktır. Aralık ayında açıklanan sonuçlara göre öğrenim kredisi ya da bursa alma hakkı kazanan öğrencilere ilk ödemeleri 7 Ocak 2014 tarihinde yapılacaktır. Öğrencilerin kredisinin kesilmesini gerektirecek herhangi bir durum olmaması halinde bu ödemeler öğrenci hesaplarına her ayın 7′sinde yatırılacaktır. KYK burs sonuçlarını açıkladığında konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi sitemizde yer alacaktır.

BURS, ÖĞRENİM VE KATKI KREDİLERİNE YÖNELİK AÇIKLAMALAR

Kurum T.C. vatandaşı yurt içinde yüksek öğrenim gören öğrencilere burs/öğrenim ve katkı kredisi*, yurt dışında yüksek öğrenim gören öğrencilere burs/öğrenim kredisi vermektedir.
(*) 29.08.2012  tarih ve 28396 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun Kararı ”2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılında öğrenimine devam eden veya yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden, 4 üncü ve 11 inci maddelerdeki hükümler saklı kalmak kaydıyla, öğrenci katkı payı alınmaz. Bu öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır”  hükmüne amirdir.

Burs nedir ?

T.C. vatandaşı yüksek öğrenim gören başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere 5102 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs/kredi verilmesine ilişkin Kanun hükümlerine göre karşılıksız verilen paradır.

Burstan yararlanacak öğrenciler,

• Ön lisans öğrencileri,
• Lisans öğrencileri,
• Açık Öğretim öğrencileri,(Sadece öncelikli öğrenciler; şehit veya gazi çocuğu,anne ve babası her ikisi de ölü olanlar vb.)
• İki yıllık okullardan mezun olup, dört yıllık okulların üçüncü sınıfına dikey geçiş sınavı ile ara vermeden kayıt yapan öğrenciler,( intibak veya hazırlık sınıfında burs verilmez.)
• Yüksek Lisans(Master ve Doktora) öğrencileri,(hazırlık sınıfında burs verilmez)
• Vakıf Üniversitesi öğrencileri,
• LYS  sonucunda sayısal, sözel, eşit ağırlık ve yabancı dil dallarında ilk 100′e giren öğrenciler,(öncelikli olarak),
• Üniversite kontenjanından bildirilen öğrenciler,
• Ülke adına müsabakalara katılan, Milli olmuş Amatör Sporcu olan öğrenciler,
• İkinci öğretim de okuyan öğrenciler, burstan yararlanabilmektedir.

Not:Burs alan öğrenciye öğrenim kredisi, öğrenim kredisi alan öğrenciye ise burs verilmemektedir. Bir öğrenci hem burs hem de öğrenim kredisi alamaz.

Burstan Yararlanamayacak Olan Öğrenciler

Kurumdan burs yada öğrenim kredisi alan öğrenciler,

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10 uncu maddesine göre burs verilen öğrenciler hariç olmak üzere, 5102 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarından burs almakta olan öğrenciler,

• Kurumdan daha önce burs veya öğrenim kredisi almış olan öğrenciler,
• Öğretim kurumuna kayıt tarihi itibari ile bir öğretim yılı kaybı olan öğrenciler,
• Yabancı uyruklu öğrenciler,
• Polis akademisi ile askeri okul öğrencileri,
• Ek süre öğrenim gören (artık yıl) öğrenciler,
• Yüksek lisans öğrencilerinden hazırlık sınıfında öğrenim gören öğrenci
• Yetim maaşı ve nafaka alanlar dışında , en az asgari ücret düzeyinde aylık veya ücretle sürekli bir işte çalışan veya gelire sahip olan öğrenciler,
• Gerçeğe aykırı beyanda bulunan öğrenciler,
• Burs Yönetmeliği hükümlerine göre burs almaya yeterli bulunmayan öğrenciler, burstan yararlanamazlar.

Öğrenim Kredisi nedir?

Yüksek öğrenim gören T.C. uyruklu öğrencileri maddi yönden desteklemek, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak amacıyla devam ettikleri yüksek öğretim kurumlarının normal öğrenimi süresince verilen, zorunlu hizmet yükümlülüğü bulunmayan borç paradır.

Öğrenim kredisi borcu; öğrenciye normal öğrenimi süresince verilen miktarlara Türkiye İstatistik Kurumu Toptan Eşya Fiyat Endeksindeki artışlar uygulanarak, hesaplanacak miktarın ilave edilmesi ile tespit edilir.

Öğrenim Kredisinden Yararlanacak Öğrenciler;

• Ön lisans öğrencileri,
• Lisans öğrencileri,
• Açık Öğretim öğrencileri(Sadece öncelikli öğrenciler; şehit veya gazi çocuğu,anne ve babası her ikiside ölü vb.),
• İki yıllık okullardan mezun olup, dört yıllık okulların üçüncü sınıfına dikey geçiş sınavı ile ara vermeden kayıt yapan öğrenciler(intibak veya hazırlık sınıfında öğrenim kredisi verilmez),
• Yüksek lisans(Master ve Doktora) öğrencileri,
• Vakıf Üniversitesinde okuyan öğrenciler,
• İkinci öğretim de okuyan öğrenciler, öğrenim kredisinden yararlanabilirler.

Not: Burs alan öğrenciye öğrenim kredisi, öğrenim kredisi alan öğrenciye ise burs verilmemektedir. Bir öğrenciye hem burs hem de öğrenim kredisi verilmez.

Öğrenim Kredisinden Yararlanamayacak olan öğrenciler

• Yetim maaşı ve nafaka alanlar dışında, en az asgari ücret düzeyinde aylık veya ücretle sürekli bir işte çalışan veya gelire sahip öğrenciler,
• Bir yükseköğretim kurumundan mezun olan öğrenciler,(dikey geçiş ve master-doktora hariç)
• Ek süre öğrenim gören (artık yıl) öğrenciler,
• Sağlık sebebi dışında önlisans mezunlarından ara vermek suretiyle intibak programına başlayan öğrenciler,
• Önlisanstan lisans öğrenimine geçmek için intibak eğitimi yapan öğrenciler, (intibak programı süresince)
• Kredi isteğinde bulunduğu tarihte kayıtlı olduğu öğretim kurumunda bir öğretim yılından fazla başarısız olan öğrenciler,
• Kurumdan daha önce burs yada öğrenim kredisi almış olan öğrenciler,
• Gerçeğe aykırı beyanda bulunan öğrenciler,
• Yabancı uyruklu öğrenciler,
• Öğrenim Kredisi Yönetmeliği hükümlerine göre kredi almaya yeterli bulunmayan öğrenciler, öğrenim kredisinden yararlanamazlar.

Not: Öğrenim kredisi almakta iken durumunda sonradan değişiklik olanlardan; değişikliğin meydana geldiği öğretim yılında Yönetim Kurulunca belirlenen öncelikle burs verilecek öğrenciler kapsamına girenlerin öğrenim kredileri bu durumlarını belgelendirmek kaydıyla öğrencinin durumunda meydana gelen değişikliği izleyen ödeme döneminden itibaren bursa dönüştürülür.

Katkı Kredisi nedir ?

Yüksek öğretim kurumlarında bir öğrenci için cari hizmet ödeneği karşılığı Bakanlar Kurulunca tespit edilen miktarın Devlet katkısı dışında kalan ve borçlanma karşılığı Kurumca öğrenci adına öğretim kurumu hesabına ödenen paradır.

Ancak, 29.08.2012  tarih ve 28396 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun Kararı ”2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılında öğrenimine devam eden veya yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden, 4 üncü ve 11 inci maddelerdeki hükümler saklı kalmak kaydıyla, öğrenci katkı payı alınmaz. Bu öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır”  hükmüne amirdir. Bu sebeple   Kurumumuzca da katkı kredisi verilmemektedir.

Katkı kredisi borcu; öğrenci adına öğretim kurumu hesaplarına ödenen miktarlara Türkiye İstatistik Kurumu Toptan Eşya Fiyat Endeksindeki artışlar uygulanarak, hesaplanacak miktarın ilave edilmesi ile tespit edilir.

KURUMDAN İLK DEFA BURS / ÖĞRENİM  KREDİSİ ALMAK İÇİN MÜRACAATTA BULUNACAK ÖĞRENCİLERİN YAPACAKLARI İŞ VE İŞLEMLER İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

Üniversiteye ilk defa kayıt yaptıran öğrencilerin burs/öğrenim kredisi müracaatları, ÖSYM sonuçları açıklandıktan sonra Kurumun www.kyk.gov.tr web adresinden kabul edilmektedir.

Burs / öğrenim kredisi müracaatında bulunan öğrencilerden sadece öncelik belgesi istenilmektedir. Diğer beyan edilen bilgilere dair belgeler ise istenmemekte olup, beyan edilen bilgilere ait kontroller ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından web ortamında veya manyetik ortamda alınarak,yapılmaktadır.İstenilen belgeler öğrencilerin öğretim kurumlarında ve Kurumun www.kyk.gov.tr adresinde ilan edilmekte, Açıköğretim Fakültesi öğrencilerinin ise adreslerine duyuru yapılmaktadır.

Öncelik Belgeleri

• Şehit veya gazi çocuğu ile 5510 Sayılı Kanun hükümleri gereğince; malullük, vazife malullüğü veya harp malullüğü aylığı alanların çocukları ile vazife malullüğü aylığı bağlanması gerekirken ölenlerin çocukları (Burs için Sosyal Güvenlik Kurumundan alınacak belge)
• Özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı %40’ın üzerinde olduğu tespit edilen özürlü öğrenciler (Burs için tam teşekküllü devlet hastanesinden alınacak rapor)
• Lise ve dengi öğrenimlerini yetiştirme yurtlarında tamamlayanlar (Burs için T.C. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan alınacak belge)
• Darüşşafaka Lisesinden mezun olanlar, (Burs için Darüşşafaka Lisesinden alınacak belge)
• 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 21 nci Maddesi kapsamında ki terörle mücadeleden dolayı köyleri boşaltılan üniversite çağındaki öğrenciler ve ölenlerin çocukları (Burs için Valilikten alınacak belge)
• Milli olmuş Amatör sporcular (Burs için, T.C Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden alınacak belge/yazı)

Öğrencilerin;  yukarıdaki söz konusu belgeleri ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından alarak, belirlenen süre içerisinde bulundukları yerlerdeki  Kurumun  Bölge ve/veya Yurt Müdürlüklerine, Bölge ve Yurt Müdürlüğü bulunmayan yerlerde ise Kurumun “Söğütözü Mahallesi 2176 Sokak No:25 Çankaya /ANKARA ” adresindeki Kredi Dairesi Başkanlığına posta ile göndermeleri veya elden teslim etmeleri gerekmektedir.
Belgeleri ile beyanları arasında farklılık bulunan öğrencilerin burs/ kredi tahsis işlemleri vermiş oldukları belgeleri esas alınarak yapılacaktır. Tahsis yapılamayan öğrencilere ayrıca bilgi verilmeyecektir.

Öğrencilerin müracaat etmiş olmaları kendilerine mutlaka burs veya kredi tahsis edileceği anlamına gelmemektedir. Değerlendirme sonucunda burs veya kredi tahsisi yapılan öğrenciler Kurumun www.kyk.gov.tr internet adresinde ilan edilerek, kazanan öğrencilerden senet yaptırmaları istenecektir.

En az asgari ücret düzeyinde bir gelirle sürekli çalışanlara ilgili mevzuat  gereği  burs  veya  öğrenim  kredisi verilmediğinden,  kendilerine burs veya kredi tahsis edilmiş olsa dahi senetlerini yaptırmayacaklardır.

Kendilerine burs veya öğrenim kredisi  tahsis edilen öğrenciler bulundukları yerlerdeki herhangi bir notere müracaat etmeleri durumunda Burs/Kredi Taahhüt Senetleri noterce internet ortamında alınarak, tanzim ve tasdik edilecektir. Noterce tanzim ve tasdik edilmiş olan bahse konu senetler öğrenciler tarafından belirlenen süre içerisinde bulundukları yerlerdeki Kurumun Bölge ve/veya Yurt Müdürlüklerine elden teslim edilecek, Bölge ve Yurt Müdürlüğü bulunmayan yerlerde ise Kurumun “Söğütözü Mahallesi 2176 Sokak No:25 Çankaya/ANKARA ” adresindeki Kredi Dairesi Başkanlığına posta ile gönderilecektir.

Burs-Kredi Taahhüt Senedini noterde tanzim ve tasdik ettirmeyenler ile belirlenen süreye kadar Kuruma vermeyenlere burs veya öğrenim kredi verilmeyecek olup, ayrıca bildirim yapılmayacaktır.

18 yaşından küçük olanlar Burs-Kredi Taahhüt Senetlerini noterden velileri ile birlikte imzalayacaklardır. 18 yaşından büyük olanlar ise kendileri imzalayacaklardır.

Kuruma gönderilen Burs-Kredi Taahhüt Senetleri incelenerek, eksiklik veya yanlışlık görülmediği takdirde öğrencilerin burs veya öğrenim kredileri ilgili banka şubelerine gönderilecektir. Burs veya öğrenim kredi almaya hak kazanan öğrenciler Kurumun www.kyk.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.

Tarafına burs veya öğrenim kredisi ödemesi yapılacak öğrenciler; ilgili T.C. Ziraat bankası şubesine müracaat edecek ve adına düzenlenmiş olan BANKKART’ını alarak (daha sonrada gönderilebilir) burs yada öğrenim kredisini T.C. Ziraat Bankası ATM’lerinden süre tahdidi olmaksızın istedikleri zaman, ATM’lerin bulunmadığı yerlerde ise herhangi bir T.C. Ziraat Bankası şubesinden masraf ödemeden tahsil edebileceklerdir.

Burs veya öğrenim kredisi ödemeleri, öğrencilere her yılın Ocak ayından başlamak üzere her ayın 7 sinde aylık olarak yapılacaktır.

ÖĞRENİM VE KATKI KREDİSİ BORCUNUN TESPİTİ

Kurumdan öğrenim ve/veya katkı kredisi alan öğrencilerin borcu; kredilerinin verildiği tarihten normal öğrenim sürelerinin bitimine kadar geçen veya herhangi bir sebeple kredisinin kesildiği tarihe kadar kredi olarak verilen miktarlara, Türkiye İstatistik Kurumu’nun Toptan Eşya Fiyat Endeksindeki artışlar uygulanarak hesaplanacak miktarın ilave edilmesi suretiyle tespit edilmektedir.

Öğrencilerin ödeyecekleri kredi (TEFE) borcu, öğrencilerin öğretimi süresince Kurumdan aldığı toplam kredi miktarının 3 katını geçmemektedir.

ÖĞRENİM  KREDİSİNİN KESİLME SEBEPLERİ

• Öğretim kurumundan ayrılması, çıkarılması veya geçici olarak uzaklaştırılması,
• Vazgeçme, izin alma, kayıt dondurma,
• Sağlık sebebiyle öğretim kurumuna devam etmemesi,
• Öğretim kurumunu değiştirmesi esnasında, eski okulunda bir yıldan fazla başarısız olması yada öğretimine bir yıl ara vermesi,
• Öğretim kurumunun kapatılması,
• Kurum yurtlarından süresiz çıkarılma cezası alması,
• Asgari ücret düzeyinde devamlı gelirle çalışması,
• Kesin hükümle mahkum olması
hallerinde öğrencilerin öğrenim  kredisi kesilmektedir.

BURSUN KESİLME SEBEPLERİ

• Başarısız olması,
• Öğretim kurumundan ayrılması, çıkarılması veya geçici olarak uzaklaştırılması,
• Vazgeçme, izin alma, kayıt dondurma,
• Sağlık sebebiyle öğretim kurumuna devam etmemesi,
• Öğretim kurumunu değiştirmesi esnasında, eski öğretim kurumunda bir yıl başarısız olması yada öğretimine bir yıl ara vermesi,
• Öğretim kurumunun kapatılması,
• Kurum yurtlarından süresiz çıkarılma cezası alması,
• Asgari ücret düzeyinde devamlı gelirle çalışması,
• Kesin hükümle mahkum olması
hallerinde öğrencilerin bursu kesilmektedir.

BURS ALAN ÖĞRENCİLERE BAŞARISIZLIK VEYA VAZGEÇME SEBEBİYLE ÖĞRENİM KREDİSİ VERİLMESİ

Öğretim kurumunca başarısız olduğu bildirilen öğrencilerin bursu kesilir ve tekrar burs verilmez. Bursu kesilen öğrencilere burslarının kesildiği tarihten itibaren Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Öğrenim Kredisi Yönetmeliğinde belirlenecek esaslara göre kredi verilebilir.

Burs almaktan vazgeçen öğrencinin bursu, vazgeçtiği tarihten itibaren kesilir ve bir daha burs verilmez. Ancak bursun kesildiği tarihte öğrenim kredisi almak isterse Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Öğrenim Kredisi Yönetmeliği hükümlerince kredi verilebilir.

ÖĞRENİM VE KATKI KREDİSİ BORCUNUN ÖDENMESİ (Yüksek Lisans Hariç)

• Öğrenci, öğrenim ve/veya katkı kredisi borcunu, devam ettiği öğrenim kurumunun normal öğrenim süresinin bitiminden iki yıl sonra başlamak üzere, kredi aldığı kadar sürede ve aylık taksitler halinde öder. ( 2006-2007 öğretim yılından önce üçer aylık)
• Devam ettiği öğretim kurumunu değiştiren öğrencilerin öğrenim sürelerinin bitişi ve borçlarının ödeme başlangıç tarihi, yeni öğretim kurumlarının normal öğrenim süresine göre tespit edilir.
• Kredi almaktan vazgeçen öğrenciler de borçlarını, yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlere göre öderler.

Öğretim Kurumundan Ayrılma Halinde Borcun Ödenmesi

• Sağlık sebepleri dışında kendi isteği ile öğretim kurumunu bırakan veya herhangi bir sebeple öğretim kurumundan çıkarılan öğrenciler, öğretim kurumu ile ilişiğinin kesildiği tarihten itibaren iki yıl sonra başlamak üzere kredi aldığı kadar sürede aylık taksitler halinde borcunu öder.( 2006-2007 öğretim yılından önce üçer aylık)
• Öğretim kurumunu değiştirdikten veya kredi almaktan vazgeçtikten sonra öğretim kurumundan ayrılan veya çıkarılanlar hakkında da aynı borç ödeme kuralları uygulanır.

Diğer Hallerde Borcun Ödenmesi

Hakikate aykırı beyanda bulunma, en az asgari ücret düzeyinde sürekli bir işte çalışarak bir gelire sahip olma, kesin hükümle mahkum olma ve Kurum yurtlarından süresiz çıkarılma sebebiyle kredisinin kesilmesi halinde öğrenci borcunu; kredisinin kesildiği tarihten itibaren bir yıl sonraki tarihi takip eden ödeme döneminden başlamak suretiyle bir yıl içinde aylık dönemler halinde öder. ( 2006-2007 öğretim yılından önce üçer aylık) Bu durumda olan öğrenciler için “Kredi Borcunun Tespiti” maddesine göre belirlenen endeks artışından ilave edilen miktarlardan herhangi bir indirim yapılmaz.

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENİM KREDİSİ BORÇLARININ ÖDENMESİ

Lisans  öğreniminden sonra öğrenimine ara vermeden master öğrenimine devam eden öğrenciler, borçlarını lisans öğreniminin bitiminden itibaren dört yıl (2010-2011 öğretim yılından itibaren 4 yıl) sonraki aydan başlamak üzere, lisans ve/veya master öğreniminden sonra, öğrenimine ara vermeden doktora öğrenimine devam eden öğrenciler ise borçlarını doktora öğreniminin normal öğrenim süresinin bitiminden itibaren iki yıl sonraki aydan başlamak üzere, kredi aldığı süre kadar zamanda ve aylık taksitler  halinde ödemek zorundadırlar. (2006-2007 öğretim yılından önce üçer aylık) Yüksek lisans öğrenimi müddetince, lisans öğrenimi esnasında alınan kredi borçlarının ertelenmesi durumunda TEFE uygulamasına erteleme süresince devam edilmektedir.

BURSUN GERİ ÖDENMESİ

• Kurum gerekli gördüğü takdirde burs alan öğrencilerin belge veya durumlarını araştırabilir. Araştırma sonucunda öğrencinin belgelerinde veya durumunda gerçeğe aykırı bir hususun tespit edilmesi halinde bursu kesilir. Ödenen bursların tamamı öğrenim kredisi borcuna dönüştürülerek,  18/01/1997  tarihli ve 22881 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Öğrenim Kredisi Yönetmeliğinde belirlenen esaslara göre tahsil edilir.
• Öğrenim görmekte olduğu öğretim kurumundan en az bir yarıyıl uzaklaştırma cezası alanların bursları, ceza aldığı tarih itibariyle kesilir. Verilen disiplin cezasının öğretim kurumunca geç bildirilmesi halinde ise cezanın verildiği tarihten sonra yapılan ödemeler, Burs, Kredi Yönetmeliğin 31 inci maddesi hükmüne göre tahsil edilir.
• Öğrenciye burs verilmekte iken, bursun kesilmesini gerektirecek bir durum ortaya çıktığında, bursun kesilmesini gerektiren durumun gerçekleştiği tarih itibariyle bursu kesilir. Bu tarihten sonra ödenen burs miktarları öğrenim kredisi borcuna dönüştürülerek, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Öğrenim Kredisi Yönetmeliği hükümlerine göre tahsil edilir.

ÖĞRENİM VE KATKI KREDİSİ TAKSİTLERİNİN ÖDENME ZAMANI

• Borçlu öğrenim ve/veya katkı kredisi taksitini her dönemin son ayının en geç sonuncu iş günü mesai bitimine kadar ödemekle yükümlüdür. Taksitleri daha sonraki bir tarihte ödeyenler zamanında ödememiş sayılırlar.
• Ödeme günü (borcun aylıktan kesilmesi hali hariç) taksitin havalesi ile ilgili banka dekontunun tarihidir.
• Ödemeyi ve gününü kanıtlama yükümlülüğü borçluya ait olup, ödemelerde bir ihtilaf halinde Kurum kayıtları esas alınacaktır.
• Öğrenim ve katkı kredisi borçlusu olup, borç taksitlerini zamanında ödemeyenlerin birinci defada, borçlarının bir yıllığı, tekrarında ise tamamı,  muaccel olur.
• Muaccel olan borçlar bu tarihten başlayarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Hükümlerine göre vergi daireleri yada  mal sandıklarınca tahsil olunarak, Kurum hesabına aktarılır.

KREDİ BORÇLARININ ERTELENMESİ

Kurumdan öğrenim ve/veya katkı kredisi alan borçlulardan borç ödeme vadesi henüz başlamayanlar ile borçlarını aksatmadan ödeyenler,

Kuruma müracaatları esnasında; Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur veya sosyal güvenlik kuruluşu niteliğindeki başka kuruluşlarla ilişkisinin bulunmaması halinde borcun ödenmesi kredi alma süresinin bitiminden itibaren endeks uygulanmak sureti ile birer yıllık sürelerle uzatılır.

Ödeme dönemleri askerlik dönemine rastlarsa, başvuru halinde borçlar TEFE uygulanmadan askerlik dönemi sonuna kadar Kurumca ertelenmektedir.

BURS, ÖĞRENİM VE KATKI KREDİSİ KONUSUNDA OLUŞAN SORUNLARI

Burs/ öğrenim ve katkı kredisi ile ilgili  soru ve sorunları olan öğrenciler;

Posta ile:

Söğütözü Mahallesi 2176 Sokak No:25 Çankaya/ANKARA

Elektronik Posta ile:

http://eyurtkur.kyk.gov.tr/web/Yurtkur/krediMailGiris.do alanına girerek

Telefon ile:

444 19 61 numaralı Çağrı Merkezimizden

gerekli  bilgileri alabilirler.

Burs Sonuçları / KYK Sonuçları – / www.kyk.gov.tr

Kredi ve Yurtlar Kurumu 2013 KYK Burs sonuçları açıklanması beklenmekte. 2013 KYK Burs sonuçları açıklandığında burada olacak. 2013 KYK bursları ilk ne zaman verilecek? Burs ve Öğretim kredisi sonuçları 2013. KYK YURTKUR burs ve öğrenim kredi sonuçları 2013 tüm detayları Haberyurdum.com’da. İşte KYK 2013 Burs (Başbakanlık) sonuçları ve sonucu hakkında ayrıntılar ve merak edilenler…

Üniversitelere yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından öğrencileri yeni bir sonuç açıklama heyecanı sardı.

Bu yıl üniversiteye girmeye hak kazanan öğrencilerinin bir çoğunun başvuruda bulunduğu Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs ve Kredi Başvuru sonuçları büyük bir heyecanla bekleniyor. Üniversite kayıtlarının başlamasının ardından gençler kazandıkları yüksek öğretim programlarına kayıtlarını yaptırmaya başladılar. Kayıt yaptırıp üniversiteli olan çiçeği burnunda üniversiteliler ise şimdi yeni hayat şartlarına uyum sağlamaya çalışıyor.

Herhangi bir kurumdan burs talebinde bulunan öğrenciler, burs sonuçlarının ne zaman açıklanacağı konusunda merak içinde. Peki Kredi ve Yurtlar Kurumu burs sonuçlarını ne zaman açıklayacak?

KYK Burs Sonuçları ÖSYM tarafından herhangi bir yüksek öğretim programına kaydolan adaylardan öğrenim kredisi ya da burs başvurusunda bulunanlar için sonuçlar kasım ayı sonu ya da aralık ayının ilk haftasında açıklanacaktır.

Aralık ayında açıklanan sonuçlara göre öğrenim kredisi ya da burs alma hakkı kazanan öğrencilere ilk ödemeleri 7 Ocak 2014 tarihinde yapılacaktır.

Öğrencilerin kredisinin kesilmesini gerektirecek herhangi bir durum olmaması halinde bu ödemeler öğrenci hesaplarına her ayın 7′sinde yatırılacaktır. KYK burs sonuçlarını açıkladığında konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi sitemizde yer alacaktır.

Burs nedir ?

T.C. vatandaşı yüksek öğrenim gören başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere 5102 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs/kredi verilmesine ilişkin Kanun hükümlerine göre karşılıksız verilen paradır.

Kurum T.C. vatandaşı yurt içinde yüksek öğrenim gören öğrencilere burs/öğrenim ve katkı kredisi*, yurt dışında yüksek öğrenim gören öğrencilere burs/öğrenim kredisi vermektedir.

29.08.2012  tarih ve 28396 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun Kararı ”2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılında öğrenimine devam eden veya yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden, 4 üncü ve 11 inci maddelerdeki hükümler saklı kalmak kaydıyla, öğrenci katkı payı alınmaz. Bu öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır”  hükmüne amirdir.

Öğrenim Kredisi nedir?

Yüksek öğrenim gören T.C. uyruklu öğrencileri maddi yönden desteklemek, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak amacıyla devam ettikleri yüksek öğretim kurumlarının normal öğrenimi süresince verilen, zorunlu hizmet yükümlülüğü bulunmayan borç paradır.

Öğrenim kredisi borcu; öğrenciye normal öğrenimi süresince verilen miktarlara Türkiye İstatistik Kurumu Toptan Eşya Fiyat Endeksindeki artışlar uygulanarak, hesaplanacak miktarın ilave edilmesi ile tespit edilir.

Katkı Kredisi nedir ?

Yüksek öğretim kurumlarında bir öğrenci için cari hizmet ödeneği karşılığı Bakanlar Kurulunca tespit edilen miktarın Devlet katkısı dışında kalan ve borçlanma karşılığı Kurumca öğrenci adına öğretim kurumu hesabına ödenen paradır.

Ancak, 29.08.2012  tarih ve 28396 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun Kararı ”2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılında öğrenimine devam eden veya yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden, 4 üncü ve 11 inci maddelerdeki hükümler saklı kalmak kaydıyla, öğrenci katkı payı alınmaz. Bu öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır”  hükmüne amirdir. Bu sebeple   Kurumumuzca da katkı kredisi verilmemektedir.

Katkı kredisi borcu; öğrenci adına öğretim kurumu hesaplarına ödenen miktarlara Türkiye İstatistik Kurumu Toptan Eşya Fiyat Endeksindeki artışlar uygulanarak, hesaplanacak miktarın ilave edilmesi ile tespit edilir.

BURS, ÖĞRENİM VE KATKI KREDİSİ KONUSUNDA OLUŞAN SORUNLARI

Burs/ öğrenim ve katkı kredisi ile ilgili soru ve sorunları olan öğrenciler;

Posta ile: Söğütözü Mahallesi 2176 Sokak No:25 Çankaya/ANKARA

Elektronik Posta ile: http://eyurtkur.kyk.gov.tr/web/Yurtkur/krediMailGiris.do alanına girerek

Telefon ile: 444 19 61 numaralı Çağrı Merkezimizden gerekli bilgileri alabilirler.

ccc_26112013

KAYNAK: Haber Yurdum


Kompozisyon Örnekleri (İçinde Millet Cumhuriyet Hürriyet Hakimiyet Kelimeleri Geçen)

$
0
0

cumhuriyet.jpg (1024×782)

Merhaba arkadaşlar, bu yazıda Atatürk’ün kurduğu ve bizlerin kanının son damlasına kadar sahip çıkacağımız Cumhuriyetimizin önemini vurgulayan ve içinde millet hürriyet hakimiyet gibi kelimelerin altını çizerek vurgulayan uzun iki kompozisyon örneği paylaşıyorum.

Hürriyet, cumhuriyet, hakimiyet, millet gibi sözcükleri içeren bir kompozisyon örneğini bu yazıda görebilirsiniz. Kompozisyonu yazmaya başlamadan önce ilk iş olarak başlığımızı seçmeliyiz.

Hakimiyet Türk Milletine Geçti

Çanakkale cephesinde, milletin özgür iradesi için gösterdiği emekler düşmana verilebilecek en iyi yanıt olmuştur. Her yaşta insan elinde avucunda ne varsa ortaya koymuş ve savaşmıştır. Bir çok insanımızı savaşlarda kaybetmemize rağmen bu direniş düşman için yıldırıcı olmuştur. Düşmanlar topraklarımızdan kovulmuştur.

Halkın direnişi, Mustafa Kemal ve dostlarına ek olarak düşmanlara karşı direnişte büyük rol oynamıştır. Savaşların ardından bir çok türküler, şarkılar yazılmış, gencecik askerler şehit olup toprağa verilmiştir. Bizim barış dolu bağımsız günlerimizi, zorlu şartlar altında savaşan mehmetçik hediye etmiştir.

Kaybedilen hayatların, 1923 yılınca Cumhuriyetin kabul edilmesiyle boşa gitmediği gösterilmiştir. Bu kötü savaş sürecinin bize getirdiği en büyük armağan, hakimiyetimizi ve hürriyetimizi sağlayan Cumhuriyettir.

İşte bu şekilde örnek kompozisyonumuzu bitirdik. Bu örnekte hürriyet, Cumhuriyet, hakimiyet ve millet kelimelerini içeren bir kompozisyon yazdık. Beğenmenizi umuyoruz.

İçinde hürriyet cumhuriyet hakimiyet millet geçen bir kompazisyon yazınız

Bu kompozisyon yazımızda içerisinde hürriyet, cumhuriyet, hakimiyet, millet gibi kelimelerin geçtiği bir kompozisyon örneği bulabilirsiniz. İlk olarak kompozisyon başlığımızı belirleyelim daha sonra bu kelimelerle ilgili kısa kompozisyonumuzu yazalım.

Ve Hakimiyet Türk Milletinde

Düşmanın anlamsız ve aç gözlü saldırıları en büyük cevabını halkın hür iradesi için gösterdiği büyük çaba ile Çanakkale cephesinde almıştır. Millet kendi hürriyeti için canını dişine takıp genci yaşlısıyla cephelere koşmuştur. Binlerce şehit vermemize karşın düşman olağanüstü direncimiz karşısında dayanamamış ve ülkemiz topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır.

Şüphesiz düşmanın yenilgisinde Mustafa Kemal ve arkadaşları kadar bu memleketin kahraman ulusunun azmide büyük rol oynadı. Bu savaş için ne türküler ne şarkılar yazıldı, ne gencecik fidanlar toprağa karıştı. Üzüm hoşafı yarım ekmek ile günlerce aç kalan Mehmetçik bize bugünleri armağan etti.
Nihayet verilen canlar 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile en güzel şekilde ödüllendirildi. Hakimiyetin artık tamamen millete geçtiği bir yönetim şekli olan Cumhuriyet en büyük kazancımızdır.

Arkadaşlar bu şekilde kompozisyonumuzu tamamladık. Bu kompozisyon yazımızda hürriyet, cumhuriyet, hakimiyet ve millet geçen bir kompozisyon yazısı yazdık. Umarım beğenirsiniz.

29-ekim.gif (1287×825)

Kısaca Gözün Yapısı ve Görevleri İle İlgili Özet Bilgi

$
0
0

goz.JPG (333×314)

Biyoloji köşemizde bugünkü yazımızda sizlere Gözün Yapısı ve Görevleri hakkında detaylı ve ayrıntılı bilgiler sunacağız.

Eğer anlamadığınız veya eksik olduğunu düşündüğünüz bir yer olursa yorum yazarak bildirebilirsiniz. En kısa sürede gerekli ekleme ve düzeltmeler tarafımızca yapılacaktır.

Görmemize yarayan organımız olan gözlerimiz çok komplike bir makine gibi işlev görür. Beynimize bağlı olan sinirler aracılığıyla gördüğümüz nesne ve alanları algılamamıza yarar.

Göz yapımız iç içe geçen çok fazla tabakadan meydana gelmektedir. En dışta olan tabaka sert tabaka olarak adlandırılır. Beyaz olan kısma göz akı adı verilir. Sert tabaka, gözün önünde konik bir yapı ve saydam bir hal alır. Bu kısma da kornea adı verilir. Korneanın alt kısmında, göz bebeğinin tam ortasında iris, ışığın göze girdiği bölüme de göz bebeği denilmektedir.

Gözün kısımları

Gözün her kısmının ayrı bir görevi ve işlevi vardır. Dış tabaka gözü korumakta ve ışığın harabiyetini engeller. Damar tabaka besleme görevi ve düzenli çalışmayı sağlar. Ağ tabaka, görüntünün düzgün olmasını sağlamakla beraber beyne görüntüyü aktarır. Göz merceği, iris ve göz bebeğinin tam arkasında bulunur. Işığa karşı incelerek veya kalınlaşarak onu kırmaktadır. Saydam ve elastik bir yapıya sahiptir. Gözü ön ve arka kısım olmak üzere ikiye böler. Bu bölümlerde olan sıvılar irisi ve arka kısmı korumakla görevlidir.

Görme işi nasıl gerçekleşir?

Görebilmemiz için ışığa ihtiyaç hissederiz. Göze direk gelen ya da eşyalardan yansıyan ışıklar gözün saydam tabakasından kırıldıktan sonra, göz merceğine varır. Bu ışıkları mercek, yaklaştırır ve kırarak görüntü halinde retinaya ulaştırır. Görme sinirleri bu görüntüyü beynin arka kısmında bulunan görme merkezine aktarır. Görme merkezi, cismin görüntü olmasını sağlar. Bu sayede görürüz. Göz merceğininin incelip, kalınlaşmasıyla cismin görüntüsünü oluşturma işlevine göz uyumu adı verilir.

Normal şartlar altında sonsuz ile 25 cm. aralığında bulunan tüm mesafeler rahatlıkla görülür. Işığa duyarlı bir şekilde uzaklık ayarı yaparak, net görüntü oluşturan retinanın çalışması tıpkı bir fotoğraf makinesinin çalışmasına benzer. Fotoğraf makinelerinde objektifte olan mercek, gözümüzde saydam tabaka, ön ve arka oda ve göz merceği olarak bulunur. Fotoğraf makinesinde görüntü cama veya filme aktarılırken, gözümüzde retina üzerine aktarılır. Fotoğraf makinesinde objektif ile uzaklığı ayarlayan sistemin yerine, gözümüzde mercek kasları bu işi yapmaktadır. Bu sebeple fotoğraf makineleri gözlerimizle aynı şekkilde çalışmaktadır.

Göz kapaklarımız, gözlerimizde açılıp kapadığımızda, gözyaşı bezlerinin salgıladıkları sıvıyı göz yüzeyine dağıtırlar. Ani ve şiddetli açıp kapamalarla gözü aynı anda koruyan göz kapaklarımız aslında göze en faydalı olan bölümlerdir. Kirpiklerimiz ise, tozlardan ve ışıktan koruma sağlarlar. Kaşlarımız ise, terin göze girmesini engellemektedir. Gözyaşımız, mikrop öldürücü bir antiseptik görevi görür.

İnsan gözünün yapısı nasıldır? Gözün bölümleri, görevleri, görme olayı ile ilgili bilgi.

İnsan gözü dıştan içe üç tabakadan oluşmuştur:
1) Sert tabaka (sklera) 2) Damar tabaka 3) Ağ tabaka (Retina)

1) Sert tabaka: Gözü en dıştan saran tabakadır. Oldukça kalın ve sağlamdır. Sert tabakanın ön bölümü saydamdır. Bu bölüme “kornea” denir.

2) Damar tabaka: Sert tabakanın hemen altında bulunur. Siyah renkli, ince, gevşek yapılı bir tabakadır. Burası, göze kan getiren damarların bulunduğu bölümdür. Damar tabaka, gözün ön bölümüne gelince düzleşir. Bu bölüme “iris” denir. İrisin ortası deliktir. Bu deliğe, göz bebeği dendiğini bilirsiniz. İrisin yapısında bulunan büzücü kas telleri, göz bebeği açıklığını genişletip daraltabilir. Böylelikle de göze giren ışık miktarı ayarlanabilir.

Karanlık bir ortamdan aydınlığa çıktığımızda gözlerimiz kamaşır. Bunun nedeni; karanlık ortamdayken, çok ışık alabilmek için göz bebeğinin büyümesidir. Aydınlığa çıktığımızda, göz bebeği hemen daralamadığından, göz içine genişleyen göz bebeğinden çok ışık girer. Bu da göz kamaşmasına neden olur.

Damar tabakanın alt ve üstünde çok sayıda siyah renk maddesi (pigment) taşıyan epitel doku hücreleri vardır. Bu renk maddeleri göze giren ışığın çoğunu emdiğinden, gözün içinin karanlık bir oda görünümünde olmasına neden olur. Işığın çok iyi emilmesi nedeniyle, göz içinde ışık yansımaları olmaz. Işık yansımaları olmadığından da görüntü bulanıklaşmaz.

3) Ağ tabaka: Gözün ışık ve renk alan sinir hücrelerinin oluşturduğu tabakadır. İnce ve saydam görünüştedir.

Ağ tabakada görmeyi sağlayan iki değişik sinir hücresi vardır. Bunlar:
Çomak (çubuk) hücreleri
Koni hücreleridir.

Çomak hücreleri, renklere karşı duyarsızdırlar. Beyaz ışığı ise çok iyi alırlar.

Koni hücreleri, gözün renk alabilen hücreleridir. Kırmızı, mavi ve yeşili alabilen üç çeşidi olduğu kabul edilir. Renk körlüğü bu üç koni çeşidinden biri ya da birden fazlası bulunmadığında ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu üç koni hücreleri ikişer ikişer ya da üçü birlikte, öteki ara renkleri de alabilmektedirler. örneğin; sarı renkli ışık, kırmızı ve yeşili alan iki koniyi aynı şiddete uyarır, Sonuçta, alınan uyartı beyinde sarı renk olarak yorumlanır. Koni hücreleri beyaz ışığa duyarlı olmadığı için, renklerin seçilemediği alacakaranlıkta cismin şeklini daha iyi görebiliriz.

Ağ tabakayı sinir hücrelerinin oluşturduğunu daha önce belirtmiştik. Görme sinirleri, göz tabakalarını delerek içeri girer. Burada sinir hücrelerinin dendritleri bulunmaz. Bu yüzden ışık duyusunu alamaz. ışığa duyarlı olmayan bu bölgeye kör nokta denir.

Kör noktanın varlığını aşağıdaki şekilden yararlanarak anlayabilirsiniz. Kitabı gözünüzden 13 cm. kadar uzakta tutunuz. Sol gözünüzü kapatıp + işaretli yere dikkatlice baktıktan sonra, kitabı gözünüzden yavaş yavaş uzaklaştırınız. Bir ara beyaz daireyi göremeyeceksiniZ. Beyaz daireyi göremediğimiz yerde, beyaz dairenin görüntüsü kör noktaya düşmektedir.

Bir cismin görüntüsü, gözlerimizden birinin kör noktasına düşse bile, ötekinin kör noktasına düşmez. Bu yüzden, her iki gözümüzde kör nokta olmasına rağmen, görme alanımızdaki bütün cisimleri görebiliriz.

SARI BENEK VE RENK GöRME 
IŞık, gözün saydam olan bölümlerinden geçerek ağ tabakaya ulaşır. Işığın ağ tabakaya düştüğü küçük alan gözün en iyi gören bölgesidir. Limon sarısı renginde. oval biçimdeki hafifçe çukurlaşmış bu küçük alana sarı benek (fovea) denir.

Cisimlerin görüntüsü sarı benek üzerine düşer. Sarı beneğin orta kısmında daha çok koni hücreleri vardır. Çomak hücreleri ise sarı beneğin çevresinde daha çok bulunurlar. Koni hücrelerinin sarı beneğin ortasında bulunması nedeniyle, baktığımız cismin rengini tam olarak görebiliriz. Yan tarafta kalan cisimlerin rengini ise iyi algılayamayız, Çünkü, yandaki şekillerin görüntüsü, sarı beneğin dış kısmındaki renk alamayan çomak hücreleri üzerine düşer. Bu yüzden de yan taraftan gözümüze yaklaştırılan bir cismin önce şeklini, sonra rengini görebiliriz.

GÖZÜN BÖLÜMLERİ
Göz birbirine bitişik iki odacıktan oluşmuştur:
1) Ön oda: Kornea ve iris (göz bebeği) arasındaki boşluğa denir. Bu boşluğu saydam bir sıvı doldurur.
2) Arka oda (Göz boşluğu): Göz bebeğinin arkasında kalan odacığa denir. Arka odanın içini, “camsı cisim” denilen bir madde doldurur. Göz merceği de (billur cisim = lens) arka odada, göz bebeğinin hemen arkasında yer alır. Göz merceği ince kas telleriyle iris ve damar tabakaya bağlanmıştır. Göz merceği, ışığın sarı benek üzerine düşmesini sağlar.

GÖZ UYUMU VE GöRME 
Bir cismi net olarak görebilmemiz için, bu cismin görüntüsünün “sarı leke” üzerine düşmesi gerekir. Çünkü çomak ve koni hücreleri sarı lekede çok sayıda bulunurlar.

Göz merceği görüntünün uzaklığına bağlı olarak tümsekliğini arttırır ya da azaltır. Böylece görüntünün her zaman sarı benek üzerine düşmesini sağlar. Buna, “göz uyumu” denir.

Sağlıklı bir göz, 13 cm. ile 65 metre arasındaki cisimleri merceğin uyum yapması ile net olarak görebilir. 65 metreden uzakta ki cisimler için gözün uyum yapmasına gerek yoktur. Çünkü bu mesafeden uzakta olan cisimlerin görüntüsü her zaman sarı benek üzerine düşer.

Göz merceği ince kenarlı mercektir. Bu yüzden sarı benek üzerine görüntü hep ters olarak düşer. Görüntü, sinir hücreleri tarafından götürüldüğü beyindeki görme merkezinde düz olarak algılanır.

Gözün Yapısı ve Görevleri

goz.jpg (427×275)

Beyne bağlı olan sinirler aracılığıyla görülen nesne ve alanların algılanmasını sağlayan gözler çok karmaşık bir makinaya benzer.
Birbirinin içinde bulunan çok sayıdaki tabakalardan oluşan gözün en dışında sert tabaka vardır. Beyaz kısmına göz akı denilir. Sert tabaka gözün önüne doğru konik ve saydam bir hal alır. Bu konik ve saydam kısım kornea olarak bilinen kısımdır. Işığın göze girdiği nokta göz bebeği olarak adlandırılır. Korneanın altında, göz bebeğinin tam ortasında ise iris bulunmaktadır.

Dış tabakanın görevi ışığın ve çevresel başka durumların göze zarar vermesini engellemektir. Damar tabaka ise gözü besleyerek çalışmasını düzenli olarak sürdürmesini sağlar. Ağ tabaka sayesinde görüntü düzgün bir şekilde beyne aktarılır. Göz merceği denilen kısım saydam ve elastik olup iris ve göz bebeğinin hemen arkasında bulunmaktadır. İncelip kalınlaşarak ışığı kırar. Gözü ön ve arka kısım olarak ikiye böler. Bu kısımdaki sıvılar irisi ve arkasındakileri korur.

Görme Mekanizması: Işık, görme işleminin yapılabilmesi için olmazsa olmazdır. Göze direk olarak veya etraftan yansıyarak gelen ışınlar saydam tabakadan kırılır ve göz merceğine varır. Mercek bunları kırıp yakınlaştırarak (göz uyumu) görüntüyü retina üzerine düşürür. Görme sinirleri sayesinde bu görüntü algılayabileceğimiz biçimde yorumlanmak üzere beynin arka bölümündeki görme merkezi olarak adlandırılan bölüme gider ve görme işlemi gerçekleşmiş olur.

Teorik olarak sonsuz mesafe ile 25 cm mesafe arası görülebilmektedir. Retina bir fotoğraf makinesi gibi mesafe ayarı yaparak görüntüyü netleştirmektedir. Fotoğraf makinesindeki mercek saydam tabakaya karşılık gelmektedir. Filmler ise retinaya tekabül etmektedir. Mercek kasları ise objektif gibi çalışmaktadır.
Gözyaşı bezlerinden salgılanan sıvı, göz kapaklarının kırpılması sayesinde göz yüzeyine yayılır. Gözyaşı bir antiseptik gibi mikrop öldürücü özelliğe sahiptir. Kirpikler de toz ve ışıktan gözlerimizi korur. Kaşlar alnımızda oluşan terlerin gözümüze girmesini engeller.

Kısaca Beynin Yapısı ve Görevleri İle İlgili Özet Bilgi Konu Anlatımı

$
0
0

Sitemize hoş geldiniz değerli öğrenci arkadaşlarım. Bugün sizlere biyoloji köşemizde beyin ile alakalı aslında beynin yapısı ve görevleri hakkında internette bulabileceğiniz en detaylı ve ayrıntılı uzun bilgileri paylaşıyoruz. Anlamayan kimse kalmasın diye konuya hem kısa ve özet anlatımı hem de kapsamlı geniş ve uzun anlatımı ekledik. Keyfinize göre hangisi kolayınıza geliyorsa onu okuyarak öğrenebilirsiniz. 

beyin.jpg (400×344)

Kafatasımız içinde bulunan ve iki bölüm halinde olan organımıza beyin adı verilir. Hayatımız boyunca tüm vücudumuzu yöneten organımızdır. Beynimiz sayesinde yemek yer, düşünür, uzuvlarımızı hareket ettirebiliriz.

Beynimizin girintili ve çıkıntılı bir yapısı vardır. Bu sayede daha geniş bir alana sahip olur. Milyonlarca sinir hücresi bu kıvrımlara yerleşik durumda bulunur. Beyin korunması amaçlı üç kat halinde zara sahiptir. Bu üç zar, örümcek ağı şeklinde, ince zar ve sert zar olarak adlandırılır. Sert olan zar, koruma zarı adındadır. İnce zar taşıdığı kan aracılığı ile beyni besler. Örümcek ağı yapısında olan zar ile ince zar arasında olan sıvı bir amortisör işlevi görür ve beyni darbelere karşı dirençli hale getirir. Beynin dış bölümü boz, iç bölümü ise beyaz renklidir. Dış kısım sinir hücreleri ile kaplı bulunmaktadır. Boz renkli bu dokunun alt kısmında sinir hücrelerinin uzantıları yani aksonlar bulunmaktadır. Bu kısmada ak madde adı verilmektedir. Beyin, iki kısımdan meydana gelmektedir. Bu iki kısmı birbirine bağlayan ak maddeden yapılmış iki köprü bulunmaktadır. Bunlara nasırlı cisim ya da beyin üçgeni adı verilmektedir.

Beynimizin fonksiyonları

Beynimiz tüm duyularımızın merkezi konumundadır. Görme, tat alma, koklama, işitme, dokunma duyularını işlevsel kılar. İskeletimiz de bulunan kasların hareket yeteneğini sağlar. Bu sayede, bacaklar, kollar, yüz ve parmakları hareket ettiririz. Beynimizin sağ bölümü vücudun solunu, sol tarafı da sağını yönlendirir. Bunun sebei, hareket sinirlerinin omurilikten geçişinde çaprazlanmasıdır. Beynimiz bellek merkezimiz ek olarak öğrenme, konuşma, yazma, bilgi depolama ve saklamayı sağlamaktadır. Zeka ile alakalı her şey beyin tarafından kontrol edilir. Sevinç, hüzün, ağlama gibi pek çok duygusal durum da beyin tarafından kontrol edilir.

Beynimizde yer alan hipotalamus bölümü, vücut ısısını, kan basıncını, kalp ve damar sistemini, sıvı-iyon dengesini, hormon düzenini, stres önlemlerini ve metabolizma hızını düzenler. Beynimizin iki ayrı bölümü farklı özellikleri kontrol altında tutar. Sol bölüm, konuşma, dil öğrenme, matematik faaliyetleri gösterir. Sağ bölüm, resim yapmak, müzik aleti çalmak, soyut olayları takip faaliyetlerini kontrol eder. Bir tarafın yaptığı hareketten öbür tarafın haberi olmaktadır. Beynimiz oksijensiz yaşayamaz ve eylemlerini gerçekleştirmez. Vücut, oksijensiz kaldığı zaman hızlı biçimde beyin hücreleri ölmeye başlar. Özellikle açık ve bol oksijenli atmosferde çok daha iyi çalışmaya başlar.

Kafa içindeki yerleşimi

Kafa içindeki yerleşimi

Beynin Lobları
Beynin Lobları 

turkuaz: frontal lobe
yeşil: parietal lobe
mor: temporal lobe
sarı: occipital lobe
pembe: cerebellum and brainstem
kırmızı: cingulate gyrus 

beyin_3

1. Frontal–bilinçli düşünme; zarar görmesi durumunda ruh hali, hissiyat değişikliği olabilir.

2. Parietal–çeşitli duyu organlarından gelen bilgileri birleştirmede önemli rol oynar. Ayrıca nesnelerin kullanılması ve bazı mekansal görüş işlemelerinde (visuospatial processing) parietal lobun kimi bölümleri rol alır

3. occipital–görme duyusuyla ilgili bilgilerin işlendiği lobdur. Hafif zarar görmesi halüsinasyonlara sebep olur

4. Temporal–ses ve kokunun algılanması, aynı zamanda da yüzler, mekanlar gibi karmaşık uyaranların işlenmesi bu lob tarafından sağlanr.ı

5. Serebellum–duyu organlarından gelen bilgilerle haraketi ilişkilendirir. Bulob özellikle dengenin sağlanmasında önemli rol oynar

Merkezi Sinir Sistemi (MSS)

beyin_4

CEREBRUM: His, irade, hafıza, düşünce, zeka gibi fonksiyonlardan sorumludur. Altı tabakadan oluşmuştur ve her biri ayrı hücreden oluşmuştur. Piramidal hücreler çok önemlidir. İki hemisferden oluşur. Her bir hemisferde frontal, parietal, occipital, temporal loblar bulunur. Sağ el, sol hemisfer tarafından kontrol edilir. Lisan ile ilgili özellikler sol hemisferde bulunur.

Ak Madde: Miyelinden dolayı aksonlar beyaz görülür. İki hemisfer corpus callosum denilen iri sinir lifi ile birleşir. Akson demetine MSS’de tractus denir.

Beyin (Sapı) Kökü: Omuriligi beyine bağlar. Kalp hızı ve kan basıncı gibi CV sistemin kontrolu, sindirim (GI) ve solunumun kontrolundan sorumludur. Vücüdun tamamının dönmesi gibi stereotip hareketlerin kontrolu. Dengenin kontrolu. Göz hareketlerinin kontrolu. Hayatî (vital) fonksiyonları kontrol eder. Uyku ve uyanıklık halini düzenler.

Üç bölümden oluşur: (i) Orta beyin (mesencephalon); (ii) pons; (iii) medulla oblongata.

Orta beyin (mesencephalon): Beyin sapından cerebral hemisferlere sinir yollarını taşır.
İşitme ve görme refleks merkezleri buradadır.

Pons: Orta beyinin altında, medulla oblongata’nın anterior ucunda transvers sinir lifleri. Köprüye benzer. Medulla oblongata ile beyin hemisferlerini birleştirir. Solunum kontroluna katkıda bulunur. Apnöstik
ve pnömotaksik merkez buradadır. Yüzeysel lifler cerebellum’a bağlanır. Motor ve sensorik
(duysal) derin lifler medulla oblongata’dan pons üzerinden orta beyine gider.

Medulla oblongata: Yaklaşık 3 cm, pons ve omurilik arasında traktlar omurilik ile beyin arasında komünikasyonu sağlar. Vital merkezler: kan damarlarının otonomik inervasyonu için vazomotor
merkez; kalbin otonomik sinir kontrolunu sağlayan kardiyak kontrol merkezi; pons ile birlikte
solunumu kontrol eden solunum merkezi. Omurilik ile beyin arası haberleşme alanıdır.
Kalp hızı, solunum ve diğer öksürük, yutma, kusma gibi refleksleri kontrol eder.

Medulla spinalis
 (omurilik): Merkezi gri madde ile doludur. H şeklinde iki dorsal boynuz var. 2 Ventral boynuz var. Çevresi ak madde (inen ve çıkan sinir traktları) ile çevrili. Fonksiyonları: Gövde ve ekstremite kaslarını kontrol eden refleks merkezi olmak; Refleks merkezleri ile beyin arasında bağlantı sağlamak.

Retiküler Formasyon: Tahrip edilirse kişi komaya girer; dış dünyadan habersiz hale gelir. Biliçaltı bir çok koordine hareketlerin yapılmasında ve bütün sinir sisteminin ve vücudun uyanık tutulmasında görevli. Beyin sapında yer alır. Anestezik maddeler, uyku verici ilaçlar buradaki sinirlerin iletimini inhibe eder. Nükleus ve sinir liflerinin medulla, pons, orta beyin, thalamus ve hipotalamus içindeki kompleks bir ağdır. Buradan çıkan sinirler corteks cerebri’ye gider ve sensorik bilgileri taşır; idrak edilmeyen bir çok hareketin koordinasyonunu sağlar.

Cerebellum: Beynin ikinci büyük yapısı. Dış kısmı gri madde, içi ak madde taşır. Cerebellumdan gelen lifler kırmızı çekirdekten geçip thalamus’a gider, sonra corteks cerebri motor alanlara ulaşır. Diger lifler (tractus) cerebellumu, pons, medulla oblongata ve omurilik ile birleştirir. Cerebellum, eklem, tendon ve kas reseptörlerindeki propioreseptörlerden gelen sinyalleri alır ve corteks cerebri motor alanları ile bazal nüklei’nin işbirliği ile haraketleri koordine eder. Özellikle koşma, daktilo ile yazı yazma, piyano çalma, konuşma gibi hızlı kas aktivitelerinde hayati rol oynar. Motor aktivitelerin sırasını belirler. Motor öğrenme için gereklidir. Hareket sırasında değişik eklemlerin koordinasyonunu, denge (vestibular organdan uyarılar alır) ve pozisyonu (postür) sağlar. Ağıza çatal götürmek veya buruna el ile ellemek gibi ek-kol hareketlerinin doğru zamanlaması için de gereklidir. Cebinize değerek anahtarları bulmak da cerebellumun başardığı işlerdendir. Bütün işleri corteks cerebri kontrolu altında gerçekleştirir. Özellikle purkinje, sepet ve granül hücreleri vardır. Hem c. Cerebri hem de thalamus ile bağlantılıdır. Korteksin yarattığı hareketleri inhibe ya da stimüle edebilir.

Bazal ganglia: Yardımcı motor sistemdir. Corteks cerebri’ye giren ve çıkan sinyal yollarıdır. Kuşlarda çok gelişöiştir. Her bir cerebral hemisferdeki derin yerleşmiş dört gri madde kütlesidir. Kaudat nükleus, lentiform nükleus, amigdala, claustrum.

Limbik Sistem

Hipotalamus, hippokampus ve amigdala gibi yapılardan oluşan beyinin korteks altındaki yapılarıdır. Özellikle duygular ve motivasyonla ilgilidir. Davranışın kontrolu. Hayatta kalma içgüdüleri, dürtüler ve duyguların ifadesinde çok önemlidir. Halet-i ruhiyenin dış davranışlara etkilerine aracılık eder. Vücudun iç
dengesini düzenler. İç şartları sabit tutar: vücut sıcaklığı, vücut sıvılarının ozmolaritesi,
yeme-içme dürtüleri; vücut ağırlığının kontrolu. Bu bölgeye aynı zamanda “memeli beyni
de denilir çünkü ilk defa memeli hayvanlarda görülmüştür.

Amygdala
: Her cerebral hemisferdeki dört bazal gangliyondan biridir. Limbik sistemin parçasıdır. Bademe benzeyen gri madde gövdesi olduğundan bu ismi almıştır. Zedelenirse hayvan yenebilir ve yenemez şeyleri ayırt edemez.

Forniks: Corpus callosumun altında yerleşik, sinir lifleri grubudur. Hippokampusun beynin diğer bölgeleri ile entegrasyınunu sağlar. Limbik sistem içindeki bilgileri ileten sinir lifleri yoludur.

Corpus callosum: Sağ ve sol hemisferleri birleştirir. Limbik sistemin parçası değildir ancak onun tam üzerinde yerleşiktir. Kalın bir sinir lifleri demetidir.

Thalamus Diencephalon’un en büyük alt bölümüdür. Üçüncü ventrikülün sağ ve solunda yer almıştır. Vücudun dışında neler olduğunu beynin bilmesini sağlar. Koku hariç, cerebruma giden bütün sensorik (duyusal- göz ve kulak) bilgilerin geçiş (gidiş ve geliş) bölgesidir. Uyanıklık halini ve uyarı olduğunda uykudan uyanışı düzenler.

Koroid pleksus: Serebrospinal sıvı (CSF) burada oluşur. Epifiz (pineal bez) burada yerleşiktir. Melatonin salar. Üremenin endokrin kontrolunda görevlidir.

Hipothalamus: Thalamus’un altında yerleşiktir. Açlık ve susuzluk için nörül bölgeleri taşır. Vücut sıcaklığı ve hipofizden hormon salgısını düzenler. Ayrıca uykunun düzenlenmesi, uyanıklık, cinsel arzu ve performans; kızgınlık, korku, ağrı ve zevk gibi hisler buradan kontrol edilir. Medulla oblongata ve limbik sistemle birlikte çalışır.

Hippokampus: Beyinin her bir lateral boynuzunun tabanına uzanan gri maddeden oluşan (ventrikül yüzeyi tarafında ak madde) hafızanın oluşumu, depolanması ve işlenmesinden sorumlu limbik sistem kısmı.

 İnsan Sinir Sisteminin Yapısı ve İşleyişi

GİRİŞ:

İnsan merkezi sinir sistemi, evrende bilinen en karmaşık biyolojik organizasyona sahiptir. Milyarlarca sinir hücresi ve bunların aralarındaki trilyonlarca bağlantı, sinir sisteminin ana yapısını oluşturur. Bunların yanında, sinir hücrelerinin on katı kadar sayıda da yardımcı hücreler (nöroglia) bulunur. Bu akıl almaz düzeydeki karmaşık yapı, bu günkü bilgilerimiz ışığında, tüm canlılık olaylarını ve davranışları düzenleyen bir ara-birim olarak görev yapar.

Sinir bilimleriyle uğraşan biri olarak, edindiğim her yeni bilginin beni garip bir hayret ve coşku içinde bırakması ve bilimin paylaşılarak büyüyeceğine olan inancımdan dolayı, konu ile yakından ilgili olmayanlar için, vücudumuzun yönetim merkezi konusundaki son bilgileri ve bunların muhtemel felsefi sonuçlarını elimden geldiğince aktarmaya çalışacağım. Bilginin gereksizi diye bir şeyin varolmadığına inanan bir insanım ve anlamanın temelinin, “nasıl anladığımızı anlayabilmek” olduğunu düşünüyorum. Bunu yapmak için de, işimiz ve uğraşımız ne olursa olsun, bizi ilgilendiren her türlü bilgiyi, yani elimizden geldiğince her şeyi öğrenmemiz gerekir diye düşünüyorum. Özellikle de kendimizi…

İlim, ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmez isen,/ Bu nice okumaktır..
(Yunus Emre)

SİNİR SİSTEMİMİZ…
Sinir sistemini genel olarak, merkezi ve çevresel (periferik) sinir sistemi olarak iki kısma ayırmaktayız.  Çevresel sistem, vücudun her yanından alınan duyu (tat, dokunma, görme, işitme, vücudun pozisyonu, ağrı, ısı, titreşim vb) bilgilerini merkeze taşıyan ve merkezden çıkan emirleri kas veya salgı bezi gibi ilgili yerlere götüren sinir kablolarından oluşur. Yani çevresel sinir sistemini (o kadar basit değilse de) bir veri taşıyıcısı olarak düşünebiliriz.

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN GENEL HATLARI
Merkezi sinir sistemi, yani beyin ve omurilik, üç katlı bir zar yapısı ile çevrelenmiş durumdadır. Bu zarlar dıştan içe doğru dura mater (sert zar), araknoid (örümceksi) zar ve pia mater (ince zar) olarak sıralanırlar. Bu üç kılıf, kesintisiz bir biçimde tüm merkezi sinir sistemini sarar ve çevresel sinir sisteminde  de hafif yapı ve işlev değişiklikleri ile devamlılık gösterir.

Araknoid zarın iç kısmı, ince uzantılarla ve adeta bir örümcek ağı yapısında bağlantılarla beyin_5doludur. Zara adını veren de zaten bu özelliktir. Araknoid zar, bu uzantıları aracılığıyla pia mater’e bağlanarak, arada bir boşluk oluşmasına neden olur ki bu boşluk da “subarachnoid boşluk” adını alır (sub eki, “altında” anlamındadır). Bu boşluk ise, tabirin aksine boş değil, “beyin omurilik sıvısı” (BOS) denen bir sıvı ile doludur. Bu sıvı, sinir sistemi dokusunun beslenmesi ve atıklarının atılmasında hayati öneme sahiptir. Ayrıca, sinir sisteminin tamamını saran bu zar yapısı ve içindeki sıvı dolu bu bölmeler sayesinde, sinir sistemi bir bütün olarak sıvı içinde yüzer durumda bulunur ve böylece hem darbelere karşı emici bir tamponla korunmuş, hem de bu yumuşak ve nazik doku kendi ağırlığı dolayısıyla hasar görmesini engelleyecek bir yastık sistemiyle donatılmış durumdadır.

Beyni besleyecek olan kan damarları beyin dokusuna girerken bir çeşit yapı değişikliğine uğrayarak, duvarlarından hiç bir maddenin kontrolsüz geçmesine izin vermeyecek özel bir yapı kazanırlar. Bu yapı, sinir hücrelerinin yardımcıları olan glia (bkz aşağıda) hücreleri ile dış kısımdan da desteklenerek, “kan beyin engeli” dediğimiz özel bir yapının oluşmasını sağlarlar. Bu sayede çok hassas bir organ olan sinir sistemi, kandaki zararlı ve istenmeyen maddelerin taarruzundan da korunmuş olur.

OMURİLİK:

Merkezi sinir sistemi; kararların verildiği, etraftan gelen verilerin yorumlandığı, algılamanın ve diğer bütün zihni fonksiyonların yerine getirildiği bölgeleri içeren karmaşık bir işlevsel yapılar bütünüdür. Merkezi sinir sisteminin en “basit” kısmı, omurilik dediğimiz ve sırtımızdaki omur kemikleri arasında aşağıya doğru uzanan tüp şeklindeki yapıdır. Bu yapı, etraftan gelen bilgilerin merkezi sinir sistemine girdiği ve merkezden gelen emirlerin çevresel sisteme aktarıldığı yerdir.

Aynı zamanda, refleks dediğimiz, ani ve istemsiz hareketler de, bu organ tarafından kontrol edilir. Omurilik temel olarak, orta kısmında ince ve boylu boyunca bir kanal; kanalın etrafında, eninde kesildiğinde kelebek gibi görünen bir gri madde; ve bunun etrafında ise beyaz madde kütlesinden oluşan, tüp şeklinde bir yapıdır. Ortadaki kanal, beynin içinde bulunan, ventrikül (karıncık) adı verilen ve besleyici bir sıvı olan beyin omurilik sıvısı (BOS) ile dolu olan boşlukların, omurilik içindeki devamıdır ve aynı sıvıyla doludur. Kanalın etrafında bulunan gri madde, esas olarak sinir hücrelerinin gövde kısımlarını içerir. Buradaki sinir hücreleri, çevresel sinir sisteminden gelen ve merkezden dışarıya gönderilen verileri değerlendirilerek, nereye ve ne şekilde gönderileceklerini belirleyen karmaşık elektriksel devreler oluştururlar.

Bu fonksiyonu anlamak için basit bir örnek verelim: Diyelim ki elimizde bir dondurma var ve bunu ağzımıza götürüp yemek istiyoruz. Bunun için, kolumuzu ağzımıza doğru bükmemiz gerekiyor. Biz bu kararı beynimizde verdikten hemen sonra, beynimizden, kolumuzu bükecek olan pazu kaslarına doğru bir kasılma sinyali gönderilir. Fakat bu sinyal, kola gelmeden önce, omurilikteki sinir hücrelerine aktarılır.

Burada, yani omurilikte bulunan elektriksel devreler, bu sinyali alarak birkaç iş yaparlar. Öncelikle, pazu kaslarına bir uyarı gönderirler. Ama bu arada, kolun bükülebilmesi için, kolu açmaya, yani ağızdan uzaklaştırmaya yarayan arka kol kaslarının da gevşemesi gerekir. İşte, omurilikteki devreler, pazu kaslarına “kasıl” emrini gönderirken, aynı zamanda, kolu açan kaslara kasılma emri veren omurilik hücrelerine de “dur” emri verirler. Dolayısıyla kolumuz, ağzımıza doğru yaklaştırılmış olur.

Bu sırada, dondurmayı tam ağzımıza isabet ettirebilmemiz için, kaslardaki durum duyusu (proprioception) algılayıcı algaçlardan merkeze gönderilen uyarılar başta olmak üzere, bir çok ek işlev devreye girmelidir. Bu karmaşık ağın tam olarak eksiksiz çalışabilmesi halinde, dondurma yeme işlemimizi normal bir biçimde tamamlayabiliriz.

Refleks dediğimiz ani hareketler de, yine omurilik içindeki benzer devreler aracılığıyla, şuursuz ve hızlı bir biçimde cereyan ederler. Şuursuzdur çünkü, hareket kararı beyinden değil, omurilikten gelir; ve hızlıdır, çünkü, beyine gidip geri dönmeye oranla çok daha kısa bir yol izler. Eğer bu mekanizma omurilikten değil de beyinden yönetilseydi, yanlışlıkla bir sobaya dokunduğumuz zaman, elimizi ancak belki de ciddi biçimde yandıktan sonra oradan çekebilecektik!

ARA BEYİN:

beyin_7

Beyin sapının üst kısmında, ara beyin denen bölge yer alır. Ara beyin, bildiğimiz o kıvrıntılı beyin yarım kürelerinin iç kısmını dolduran bir çok farklı bölgenin oluşturduğu bir yapılar topluluğudur.

Bu bölgeler, öğrenme, hafıza, açlık-susuzluk, vücudun iç dengesinin korunması, vücuttaki hormon sistemlerinin kontrolü, heyecanlar, duygusal tepkiler, duygulara göre vücudun iç ortamının düzenlenmesi gibi çok önemli fonksiyonlar yürütürler.

Bu ara beyin bölgelerinin çoğu, az önce bahsettiğimiz, sıvı dolu beyin içi boşluklarının (ventriküllerin) etrafını sarmış vaziyette bulunur (Şekil 3′de gösterilen pons ve tegmentum’u da içine alan bölüm)

LİMBİK SİSTEM “Kabuk altı” (subcortical), yani, birazdan bahsedeceğim beyin beyin_8kabuğunun altında kalan yapılardan bazıları, ara beynin etrafında onu bir halka gibi saran, işlevsel bir birliktelik oluşturmuşlardır. Bu yapıya, özel olarak Limbik sistem (latince: limbus= halka, sınır) adı verilir. İşte bu limbik sistem içinde yer alan hippokampus, amigdala, forniks, mamillar cisim, septum, cingulat kabuk gibi yapılar, heyecansal ve temel zihni fonksiyonları yürütürler. Örneğin sinirlenince kontrolümüzü kaybetmemize sebep olan yapılardan en önemlisi, burada bulunan amigdallerdir; veya, öğrendiğimiz herhangi bir şeyi hafızaya almamızı, buranın bir üyesi olan hippokampus sağlar (daha sonra ayrıntılı olarak bahsetmeye çalışacağım). Ara beyinde ayrıca, vücuda giden emirlerin düzenlenmesinin yapıldığı ara merkezler de bulunur.

BEYİN KABUĞU (Cortex):

beyin_9

Merkezi sinir sisteminin en üst kontrol noktası ise, işte o beyin dediğimiz zaman aklımıza  gelen kıvrıntılı yapıdır. Bu yapının adı beyin kabuğudur (korteks). En üst kısımda bulunur ve orta beynin etrafını sarar. İşlevlerinin henüz çok azını ortaya çıkarabildiğimiz bu bölge, genel olarak, “yüksek beyin işlevleri” dediğimiz işlevleri ve algılamayla-değerlendirmeyle ilişkili temel görevleri yürütür.

Beyin loblarının genel sınırları.

beyin_10
İşitme, görme, vücut duyuları gibi belirgin işlevlerin, beyin kabuğunun özel bölgeleri tarafından işlendiği uzun yıllardan beri bilinmektedir. Örneğin gözden gelen görme sinyallerinin görüntüye dönüştürülmesi, artkafa lobundaki beyin kabuğu bölgesince yapılır. Benzer şekilde işitme duyusu ile ilişkili bölgeler de şakak lobu üzerinde yerleşmiştir. Motor alanlar, özellikle istemli hareketlerin başlatılması ve icra edilmesinde önemli iken, duyusal alanlar, tüm vücuttan gelen verilerin değerlendirildiği en üst merkezler olarak işlev görürler. Ayrıca önemli kabuk alanlarına iki ünlü örnek olarak, konuşmanın planlanmasının ve “dizgi”sinin gerçekleştirildiği, ön beyin lobundaki Broca alanı ile, konuşmadaki anlamı kavrama işinde rol alan, şakak lobunun arka kısmındaki Wernicke alanlarını verebiliriz. Bu bölgelerde meydana gelen hasarlar, ilgili işlevlerde kısmen veya tamamen kayıplara yol açar.

Görme, işitme, motor alanlar gibi bir çok alan, işlevsel ve kısmen de yapısal olarak farklı bir çok alt alana ayrılırlar. Bunların dışında kalan kabuk bölgelerinin bir çoğu ise “birleştirme” ya da “ilişkilendirme” alanları (associative areas) olarak bilinir. Bu bölgeler, ayrık duyuların birleştirilmesi ve farklı duyulardan gelen girdilerin tek bir tecrübe halinde birleştirilmesi gibi işlerden sorumludurlar. Bu işlev, halen sinirbilimlerinin en önemli gizemlerinden bir tanesidir ve gerçekleşme mekanizması henüz açıklığa kavuşturulamamıştır (Bağlantı Sorunu; Binding Problem)

Bu gün beyin kabuğundaki alanların sınıflandırılmasında Broadmann adlı araştırıcının işlevsel ve hücre mimarisini temel alarak yaptığı ayrıntılı sınıflandırma halen büyük oranda geçerliliğini korumaktadır.  Buna göre, beyin kabuğu alanları belli numaralarla belirlenmiştir. Örneğin artkafa lobundaki birincil görme alanı, Broadmann’ın 17. alanına karşılık gelir.

Beyin kabuğunda bulunan yapılar, beş duyumuzun bilinçli değerlendirilmelerinin yanı sıra, düşünme, plan yapma, alınan verilerin değerlendirilmesi, eski bilgilerle karşılaştırılması, kişilik özellikleri, ince el becerileri, mantık, matematik, sanat, soyut düşünce gibi, nasıl yapıldıklarına dair elimizde sadece “bilgi kırıntıları” olan işleri yapar. En önemlisi ise, dünyayı anlamaya çalışırken kullandığımız en önemli aracımız da işte bu beyin kabuğudur. Bütün bilişsel işlevlerimiz, sanat, bilim, estetik, ve diğer tüm insani özelliklerimiz, beyin kabuğunun işlevleri ile yakından ilişkilidir

Bizim yaptığımız işin temeli ise, evrendeki en karmaşık yapı olan beyin kabuğunu, yine kendi beyin kabuklarımızı kullanarak anlamaya çalışmaktır. Elbette ki, bunun mümkün olup olmadığı bile tartışma konusu yapılabilir. Fakat biz bu kısmı felsefecilere bırakarak, elimizden gelen çabayı gösteriyoruz :-) )

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN İNCE YAPISI

Sinir sisteminin ana işini yürüten hücreler, nöron (=sinir hücresi) denen özel hücrelerdir. Bu hücreler, istisnaları olmak üzere, bir gövde, ağaç gibi yan dallar (dendritler) ve bir de, bazen dallanabilen ve hücrenin “kararlarını” diğerlerine ileten, tek bir uzantı (akson)dan oluşurlar. Nöronlar, görevleri ve bulundukları yerlere göre çok değişik şekil ve kimyasal içerik farkları gösterirler. Hücrenin gövde kısmında bulunan çekirdek, hücrenin
temel işlevlerini belirleyen ve DNA molekülü üzerinde kodlanmış halde bulunan genetik bilgiyi içerir.

DNA üzerindeki bilgi, hücrenin bulunduğu ortama, ortamdaki değişimlere ve hücrenin iç çevresine bağlı olarak deşifre edilerek, hücre içi olayların meydana gelmesini sağlar. Bu şifre, bir insanın tüm hücrelerinde aynı olmasına rağmen, farklı hücrelerde farklı kısımları kullanılarak, hücrelerin farklı yapı ve işlev sahibi olmasını mümkün kılar. Çekirdekteki DNA molekülünden ihtiyaç anında çıkan bilgi, ribozom ve endoplazmik retikulum dediğimiz hücre içi organcıklarda, hücrenin işlevlerini düzenleyen proteinler haline çevrilir. Bu proteinler de, hücre içi olayları etkileyerek, hücrenin fonksiyonunu etkilerler.

beyin_11

Sinir hücreleri aynı zamanda birbirleri ile ilişki halindedirler. Bu sıkı ilişki, sinirsel işlevin temelini oluşturan bilgi akışını sağlar. Hücreler arası bu bilgi geçiş noktalarına SİNAPS adı veriyoruz. Sinapslar, değişik tip ve özelliklerde olmalarına karşın, hemen hepsi bilginin iletimi işlevinden sorumludur. Kısacası, nöronlar kendi aralarında bağlantılar kurarak,elektrik devrelerine benzer yollarla iletişim sağlayıp, beyin işlevlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ana elemanlardır. Elbette ki, bu elektriksel devre sistemi, herhangi bir
insanın hatta bir sinir bilimcinin hayal edebileceği karmaşıklığınçok çok ötesinde bir karmaşıklığa sahiptir.

Genel olarak bir sinir hücresi, gövde ve dendrit (dendron=ağaç; lat.) dediğimiz gövde dalları aracılığıyla veriler “alır”. Bu veriler, hücre içindeki genel duruma ve gelen tüm verilerin toplam etkisine göre, akson dediğimiz, o tek, uzun ve ince uzantı vasıtasıyla, diğer bir hücreye aktarılır. Yani, nöron gövdesini ve gövdenin dallarını
minik bir santral, aksonu ise, bilgiyi götüren bir telgraf teli gibi düşünebiliriz. Daha sonra, aksonla gönderilen bu bilgi, o aksonun dalları aracılığıyla bir veya binlerce sinir hücresine (veya kas ve salgı bezi hücreleri gibi diğer hücrelere) ulaştırılır ve bu hücreler, yine aynı mekanizma ile bu uyarının gerektirdiği işi yaparlar.  Şimdi bu mekanizmayı biraz hayal etmeye çalışın ve ardından, sadece beyin kabuğu dediğimiz kısımda bulunan 4-5 milyar sinir hücresinin, birbirleriyle yapabilecekleri bağlantıların sayısını hesap edin.
İşte vücudumuzda bulunan ve hayal sınırlarını aşan bir organizasyon örneği…

beyin_12

Sinir sisteminde sadece sinir hücreleri bulunmaz. Bunların yanında, kütle olarak merkezi sinir sisteminin yarısını oluşturan ve sayıca da yaklaşık sinir hücrelerinin on katı kadarsayıda bulunan yardımcı hücreler vardır. Bu hücrelere glia (=glue, yapıştırıcı) hücreleri diyoruz. Çeşitli tipleri olmasına karşılık, genel işlevleri, sinir hücrelerinin ve sinir sisteminin fonksiyonunu sürdürmesine yardımcı olmaktır.

Oligodendrosit (az uzantılı hücre) denen hücreler de, merkezi sinir sistemi içinde, yan yana ve sıkı bir dizilim içinde seyreden aksonları, yani sinirlerin elektrik kablolarını, birbirlerinden izole eden, myelin kılıf dediğimiz bir kılıf oluşturur. Bu kılıflar, sinir tellerinin her birinin etrafını sararlar ve onların elektriksel olarak izole edilmesini sağlamanın yanında, iletkenliğini de artırırlar. Bir başka glia hücresi olan mikroglia (küçük glia), en küçük glia hücrelerindendir fakat, görevi, sinir sistemini yabancı madde ve mikroorganizmalara karşı korumaktır. Bu hücreler, fagositoz (=hücrenin yemesi) yapar, yani, yabancı maddeleri yiyerek yok ederler.

beyin_13

Astrosit (yıldızsı hücre; astroglia) dediğimiz glia hücreleri ise, sinir hücrelerinin

beslenmesine ve kimyasal işlemlerine çok önemli yardımlarda bulunur

.

Son yıllarda glia hücrelerinin sinir sisteminin işlevinde sanılandan çok daha önemli olduklarına dair bir çok çalışma yayınlanmaktadır. Glia hücreleri, başta haberci moleküllerin üretimi ve dönüştürülmesi gibi, sinir sistemlerin işlevleri için vazgeçilmez destekleyici görevler üstlenirler.

Bunun yanında sinir hücrelerinin madde alış-verişinde bulundukları çevreyi de etkileyip değiştirerek, onların işlevlerinde belirgin değişikliklere yol açabilmektedirler. Hatta kimi araştırıcılara göre, bilincin oluşumu, epileptik süreçler ve diğer geniş hücre topluluklarını ilgilendiren olaylarda glia hücreleri, sinir hücrelerine göre çok daha önemli roller oynayabilmektedir. Sinirbilimlerinin gelişmesi ile birlikte şimdiye kadar hep arka planda kalmış olan bu hücrelerin daha etkin rollerle karşımıza çıkmalarını bekliyoruz.

SİNİR HÜCRELERİ NASIL HABERLEŞİRLER?

Az önce de belirtmeye çalıştığım gibi, sinir hücreleri arasında sinaps denen geçiş bölgeleri vardır. Buralar, hücreden hücreye bilgi (elektriksel sinyal) geçişinin olduğu yerlerdir. Elektriksel ve kimyasal olarak iki tip sinaps düşünebiliriz. Klasik anlamda bir kimyasal sinaps, sinir hücresinin ürettiği sinyali o hücreden diğerlerine taşıyan aksonun dallarından birinin uç kısmı ile, alıcı hücrenin etrafındaki hücre zarının birbirleriyle yaklaşması sonucu meydana gelir. Evet, gerçekten de hücreler birbirlerine gerçek anlamda temas etmezler. Sadece, çok ince bir aralık bırakacak şekilde yaklaşırlar. Hücrelerin etrafını kaplayan hücre zarı, bu sinaps alanlarında hafif değişiklikler gösterir. Bu değişiklikler, sinapslardan sinyal iletiminin sağlanabilmesi için gereklidir.

Kimyasal bir sinapsta, sinyalin bir hücreden diğerine geçişi, nörotransmitter olarak adlandırılan ileti maddeleri aracılığıyla olur. Bu ileti maddeleri, iletinin geldiği kaynak (presinaptik=sinaps öncesi) hücrenin aksonunun ucundan salgılanır. Bu salgılanma, elektriksel uyarının aksonun ucuna gelmesi sayesinde olur. Salgılanan bu ileti maddeleri, sinapsı oluşturan o iki hücre arasındaki ince aralığa salgılanmaktadır. Bu salgılanmayı takiben, çok hızlı bir şekilde, bu ileti maddeleri, karşıdaki hedef (postsinaptik=sinaps sonrası) hücrenin zarı üzerindeki uygun algaç (reseptör) moleküllerine bağlanırlar. İşte bu bağlanma, sebep olduğu çeşitli kimyasal olaylar sonucu, yeni hücrede bir elektriksel sinyalin doğmasına sebep olur. Çeşitli sinapslardan gelen verilerin toplanması veya bir sinapstan ardı ardına birkaç sinyalin yeni hücreye geçirilmesi ise, yüksek bir elektriksel potansiyel doğurur. Bu potansiyel, aksiyon potansiyeli adını alır ve işte bu potansiyel, diğer hücrelere aktarılmak üzere, akson vasıtasıyla gönderilen elektriksel sinyalin ta kendisidir.

İşte hücreler arası iletimi sağlayan mekanizma, kısaca bu şekilde işler. Bu sinyal geçişi, sadece sinir hücreleri arasında değil, kasılma emrini kas hücrelerine taşıyan sinir uçlarıyla kas hücreleri arasında ve bezlere salgı emrini veren uçlarla salgı bezi hücreleri arasında da mevcuttur. Küçük ayrıntı farklarıyla beraber, mekanizma benzerdir.

Sinapsların bir diğer önemli özelliği de “değişebilir” olmalarıdır. Bu durum, yakın zamanlarda ortaya konmuş bir mekanizmadır ve ilginç sonuçları vardır. Yani, iki (veya daha fazla) hücre arasındaki bu iletişim bölgelerini oluşturan hücre bölgeleri, aktifliklerini ve duyarlılıklarını ve hatta şekillerini değiştirirler. Bunun yanında, sinapslar, hücrelerin aktifliklerine bağlı olarak sürekli biçimde oluşup kaybolurlar. Yani sinaps dediğimiz bölgeler, hücrenin kolu-bacağı gibi sabit bir yapı değildir. Sürekli değişirler.

beyin_14

Bunu, beyin fonksiyonları açısından düşünecek olursak, sinir hücreleri, her türlü aktiviteye bağlı olarak, aralarındaki bağlantıların sayılarını ve özelliklerini değiştirebilirler. Yani beyin, “her” yaptığı iş (aklınıza ne geliyorsa…) sırasında değişmektedir. “Düşünce düşüneni değiştirir” sözü, belki bu açıdan daha anlamlı hale gelmekte.

Yakın zamanlarda, yaptığımız öğrenme deneyleri ile kendilerine bir şeyler öğretilen hayvanların, öğrenmeyle ilgili beyin bölgelerinden bazılarında, bu iletişim bölgelerinin sayısında artış olduğunu bulmuş olmamız, bu durumun bir başka göstergesi sayılabilir.

Sinir sistemi hakkında aslında daha söylenecek çok fazla şey var. Fakat, konuyla derinden ilgilenmeyenler için, buraya kadar olan bilgiler, sinir sisteminin nasıl bir şey olduğu ve beynimizin nasıl çalıştığı gibi konularda genel bir kanı verecektir. Kanımca, insan için anlaşılması gereken en önemli şey, her gittiği yerde yanında götürdüğü vücudu ve özellikleri. Hele bir de entelektüel bir insan için, tüm insan vücudu konusunda olmasa bile, en azından sinir sisteminin işleyişi ve merkezi sinir sisteminin fonksiyonları hakkında genelden öte bir bilgiye sahip olmak kaçınılmazdır. Yaşadığımız dünyayı ve evreni anlamanın bir yolu da, onu nasıl algıladığımızı anlamaktan geçer…

Broca Alanı Nedir ?

Fransız cerrah Broca’nın 1864 yılında sol şakaklarımızın yakınında tespit ettiği beynin iki küçük bölümünden biri. Bu bölge dil üretimi organizasyonundan sorumlu olan bölgedir. Bu bölge beynin alın (frontal) kısmının korteksinin arka tarafında bulunur.

beyin_15

Kelimelerin ve kısa cümleciklerin ifadesi için motor kalıplarının oluşturulduğu bu bölgeye, Wernicke alanından gelen sinyallerle yorumlanan ve sentezlenen düşünceler aktarılır. İşte Broca alanı bu düşüncelerin kelimelere dökülmesinde ve bu dizilmiş kelimelerin ses tellerimize iletilmesinde rol alır.

Eğer Broca alanı tahrip olursa, kişi söylemek istediğini bilir ve buna karar verir, ancak kelimeleri seçemez, manalı konuşma yapamaz ve anlamsız sesler çıkarır. Buna motor afazi veya Broca afazisi denilmektedir.

Broca alanından gönderilen sinyaller vasıtasıyla ses telleri, gırtlak, dudaklar, ağız, solunum sistemi ve konuşmada rol alan bütün diğer yardımcı kaslar çalıştırılarak düzgün konuşma ortaya çıkarılabilmektedir. Buraya kadar söylediğimiz bilgiler ışığında şunu ifade edebiliriz: Ses telleri sağlam ve konuşma için yeterince sağlıklı olsa da, beynimizdeki Wernicke ve Broca alanları hatta görme ve işitme ile ilgili yorum alanları sağlıklı değilse konuşma mümkün olmaz.

Wernicke Alanı Nedir

Carl Wernicke 1874 yılında Broca alanının dışında başka bir dil kaybı bölgesi tanımladı. Sol kulağın yakınında yer alan ve dilin algılanmasının bulunduğu beynin başka bir bölümünü belirledi. Dış dünyadan (görme, işitme vs.) ve içimizden (ağrı, sancı) gelen duyularımıza ait bilgilerin yorumlandığı bu alan, temporal lop (şakak bölgesinin) üst çıkıntısındaki işitme alanının arkasında bulunur.

Konuşma için, önce herhangi bir duyu organımızdan, beyin korteksimize gelen bilgilerin alınması, kendi içinde yorumlanması ve daha sonra diğer duyulardan gelen bilgilerle karşılaştırılarak tekrar yorumlanması gereklidir. Görme ile ilgili bilgiler önce artkafa bölgemizde (occipital kortekste) bulunan görme merkezine gelir ve burada yorumlanır. Daha sonra tekrar yorumlanmak üzere Wernicke alanına iletilir. İşitme ile ilgili bilgiler önce şakak bölgesinin (temporal lob) üst kısmında bulunan işitme alanına gelir ve burada yorumlanır.

Elde edilen entegre bilgi Wernicke alanına gönderilir. Dokunma ve ağrı ile ilgili bilgiler önce yan kafa loblarının (parietal loblar) ön kısmında bulunan dokunma alanına gelir ve burada yorumlanır. Dokunma duyusuna ait bu işlenmiş bilgiler de yine Wernicke alanına iletilir. Netice olarak bütün duyuların, hafızadaki eski bilgilerle karşılaştırılıp yorumlandıktan sonra Wernicke alanına iletildiğini söylemeliyiz.

Burada bütün bilgiler yeniden yorumlanmakta ve konuşma esnasında kullanılacak kelimeler burada seçilmektedir. Seçilen kelimeler mânâlı bir şekilde burada dizilmektedir. Konuşma için kelime hafızasının zenginliği çok önemlidir. Tıp dilinde konuşma bozukluğuna ‘afazi’ adı verilir

Görme duyularının yorumlandığı artkafa bölgesi harabiyetinde, yazılan kelimeleri anlama kabiliyeti ortadan kalkar, buna görme idrak bozukluğu (afazisi) denir. İşitme duyularının yorumlandığı şakak lobu harabiyetinde de konuşulan kelimeleri anlama kabiliyeti ortadan kalkar. Buna da işitme idrak bozukluğu (afazisi) denir.

Eğer Wernicke alanı tahrip olursa, konuşulan veya yazılan kelimeler tek tek algılansa da, ifadeler bir bütün olarak, düşünce ifade edecek şekilde yorumlanamaz. Buna da Wernicke afazisi denir. Bu kişilerin aslında motor konuşma alanı sağlamdır. Ancak yorum yapamadıkları için kelimeleri dizemezler ve konuşamazlar.

forumdas.gif (366×413)

Beyin Nedir Beyini Anlamı Beyinin Özellikleri Beynin Tanımı Beyinin Yapısı

beyin-2.gif (350×257)

Beyin Nedir Beyini Anlamı Beyinin Özellikleri Beynin Tanımı Beyinin Yapısı Beyinin Özellikleri

Merkezi sinir sisteminin en önemli kısmı olan beyin, kafa¬tası kemikleri içinde, ağırlığı ortalama olarak erkeklerde 1200-1350 gr, kadınlarda ise 1000-1250 gr ağırlığında, yüzeyi ise ortalama olarak 2000-2100 cm2 olan bir organımızdır.

Bilinen en büyük beyinli insanlar; yazarlardan Trungenjew 2012 gr, politikacılardan Bismark 1807 gr’dır. Şimdiye kadar rastlanan en küçük beyin 369 gr, en büyük beyin 2850 gramdır. Her iki ağırlıktaki beyine sahip insanların akli dengelerinin bozuk olduğu görülmüştür.

Beynin büyük veya küçük olması zeka hakkında kesin bilgi vermez. Zekanın; nöronların çeşidine, beyinin ağırlığına, beyin yüzeyinin girintili-çıkıntılı oluşuna, beynin omuriliğe oranına ve nöronların az veya çok olmasına bağlı olduğu düşünülmektedir.

İnsanda beyin ve omurilik, dıştan içe doğru “meninges” de¬nen üç zarla çevrilidir (Şekil-2.16). Bu zarlar; sert zar, örümceksi zar ve ince zardır. Bağ dokusundan meydana gelen bu yapılardan en dışta bulunanı “sert zar” olarak adlandırılır. Bu zar, kafatası kemiklerinin altında ve kafatasına sıkıca tu¬tunmuştur. Sert zar, omurilik çevresinde ise serbest olarak bulunur. Sert zar altında “örümceksi zar” görülür. Örümceksi zar, ince, çift yapraklı bir yapıya sahip olup, dış yaprağı sert zara bağlı, diğeri onun altında yer alır.

Örümceksi zar ince zara bakan yaprağı ile ince zar arasında örümceği andıran küçük çıkıntılar görülür. Örümceksi zar, adını bu görünüşten almıştır. Örümceksi zar süngersi aralıkları ile ince zar arası beyin ve omurilik sıvısı ile (Liquor-cere-brospinalis) doludur. En altta ise “ince zar” bulunur. İnce zar, beynin bütün girinti ve çıkıntılarını sıkıca örter ve taşımış olduğu bol kan damarları sayesinde beyni besler.

Örümceksi zarın üst ve alt yüzeyinden uzanan bağ doku iplikçikleri ile beyin ve omurilik zarları birbirine bağlanır.

forumdasbeyin.jpg (373×302)

Beynin Beslenmesi

Kulak altı deliklerden gelen iki şah daman ve ard kafa deliğinden gelen omurga atardamarı beynin altında bir¬leşir. Buradan çıkan dalların bir kısmı ince zara gider ve beynin dışını besler. Bir kısım dallar da dördüncü karıncık¬tan silvus kanalı ile I, II ve III. karıncıklara girer ve karıncık¬larda kılcallar yaparak beynin içini besler. Aynı yolla çıkan toplardamarlar artık Maddeleri beyinden uzaklaştırır.

Karıncıklara giden kılcal damarlardan kan Basıncı ile çıkan Sıvı (plazma), karıncıkları doldurarak beyin ve omurilik içi sıvısını oluşturur. Gazların dışındaki boşaltım maddeleri bu sıvıya bırakılır. Dış sıvı ise örümceksi zarın çıkıntıları ile sinüslere(boşluklara) dökülür.

İnsan beyni çalışırken fazla miktarda kan alır, daha çok besine ihtiyaç duyar. Sonuçta birtakım artık maddeler oluşur. Beyin bu artık maddeleri uzaklaştıramazsa yorulur (sürmenaj). Dinlenmek, uyumak, temiz ve bol Hava almak beyni dinlendirir.

Beyin; ön beyin, orta beyin, arka beyin olmak üzere üç bölümden meydana gelmiştir.

 

a. Önbeyin (Büyük Beyin)

İnsan beyninin en büyük kısmıdır. Ön beyin uç beyin ve ara beyin olmak üzere iki önemli kısımdan meydana gelmiştir.

 

Uç Beyin

üç beyin önden arkaya doğru derin bir yarıkla iki yarım küreye ayrılmıştır. Bu yarım küreleri iki köprü bir¬birine bağlar. Bunlardan üstteki köprüye “nasırlı cisim”, alttakine ise “beyin üçgeni” denir. Bu köprüler, nöron aksonlarından yapılmıştır. Beyin yanm kürelerinde birinci ve ikinci kanncık bulunur. Bu karıncıklar bir kanalla beyin üçgeninin altında bulunan üçüncü kanncıkla bağlantı yaparlar, üçüncü kanncık da bir kanal¬la omurilik soğanı hizasında bulunan dördüncü karıncığa bağlanır. Omurilik kanalı dördüncü karıncıkta sona erer. Beyinde bulunan karıncıklar omurilik kanalının devamı şeklindedir .

Beyin yanm kürelerinin üstünde, beyin yanm kürelerini enine olarak ayıran derin girintiye “rolando yangı”, alt kısmında ve genişçe olan yanğa ise “süyus yangı” denir. Beyinde bulunan çeşitli merkezler bu yarıklar boyunca sıralanmıştır.

Beyin yarım kürelerinden enine bir kesit alındığında, dışta beyin kabuğu (korteks) denilen 3-4 mm kalınlığında ince bir “boz madde” görülür. Beyindeki birçok önemli merkezler kortekste bulunur. İnsan beyninde yak¬laşık 12-14 milyar sinir hücresi olup, bunun 9 milyarı kor¬tekste yer alır. Korteksin gelişimi, insanda ancak 18-20 yaşlarında tamamlanır. Balık, kurbağa, sürüngen ve kuşlarda korteks bulunmaz; bunların beyinleri düzdür.

Bu hayvanlarda korteks yerine orta beyinde boz çekirdek¬ler ve otonom faaliyetleri düzenleyen hipotalamus bölgesi ile somatik faaliyetleri düzenleyen talamus bölgesi bu¬lunur. Bu kısımlar, miyelinsiz nöronların gövdeleri ile dentritlerden ve ara nöronlardan meydana gelmiştir. İn¬sanda ve diğer memelilerde boz madde bölümünün altın¬da, nöronların aksonlarından meydana gelen “ak madde” bulunur. Ak maddenin bazı bölümlerinde hipota¬lamus gibi önemli merkezleri taşıyan boz çekirdekler görülür.

Uç Beynin Görevi: İsteğimize bağlı olarak yapılan hareket¬lerin tamamı uç beyin tarafından yapılır. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, beyni çıkarılan hayvanların yaşadıkları; fakat dış etkilere karşı duyarlı olmadıkları, hafızalarını ve iradelerini kaybettikleri gözlenmiştir. Beyin yarım küreleri çıkarılmış bir güvercin ancak itilirse yürüyebilmekte, havaya atılırsa uçabilmekte, önüne yiyecek konsa dahi onu yiye¬memekte, ancak ağzına besin konursa onu yiyebilmekte, açlık hissetmemektedir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi beyin yarım küreleri zeka, hafıza, duyarlılık gibi dış alemle ilişkileri düzenleyen bütün ruhsal olayların merkezidir. Düşünerek, isteyerek yap¬tığımız bütün işlerin merkezleri büyük beyinde bulunur.

 

üç beyin;

 

ön (frontal) lop,

şakak (temporal) lop,

yan (parietal) lop,

arka (occipital) lop,

merkezi (central) lop olmak üzere 5 alt bölüme ayrılır.

 

 

Ara Beyin

üç beynin ara beyin kısmı; talamus, hipota¬lamus ve hipofız bezinin arka bölgesini içerir. Ara beyin, beyin yarım küreleri arasında kalan bölgedir. Yani bu kısım, beyin yarım küreleri tarafından sarılmıştır. Ara beynin yan duvarları talamus, tavanı epitalamus ve ta¬banı hipotalamusa dönüşür. Optik sinirlerin fibrilleri hipotalamusun altında çaprazlanarak “kiazma”yı mey¬dana getirir Orta beynin içerisinden geçen silvus yarığı ara beyne gelince genişleyerek üçüncü karıncığı oluşturur, üçüncü karıncığın sağ ve sol yan duvarlarında talamus denilen iki büyük boz çekirdek bulunur. Bu çekirdeklere “görsel yataklar” da denir. Vücudun çeşitli bölgelerinden gelen duyular¬la, görme ve işitme organlarından alınan bütün duyular buraya gelir. Burada düzenlenerek beyin korteksine gider. Görme merkezlerinde ayrıca heyecan, ağlama, gülme gibi ruhsal olayları yaptıran, gözyaşı çıkmasını sağlayan ve mesafe ayarlayan merkezler bulunur. Kısacası talamus beyin korteksine gelen ve giden sinir¬lerin geçiş merkezidir.

üçüncü karıncığın alt kısmında hipotalamus bulunur. Hipotalamus, iç organların ve dokulann otomatik kontrol merkezidir. Hipotalamusta Su dengesi, kan basıncı, uyku, iştah, karbonhidrat ve yağ metabolizması, vücut sıcaklığı, eşeysel yönelme ve olgunlaşmayı sağlayan merkezler bu¬lunur. Vücudun iç dengesinin (homeostasi) düzenlenmesi buradan yapılır. Hipotalamus, ayrıca sinir hücrelerinden salgılanan özelHormonlar ile hipofiz bezinin çalışmasını düzenler. Hipofiz ise endokrin bezlerin çalışmasını düzenleyen en önemli bir iç salgı bezidir. Hipofiz bezinin arka lobu, ara beynin aşağı doğru uzayan hipotalamusa ait duvarından meydana gelmiştir. Ara beynin üst-arka tarafa doğru yaptığı uzantıdan “epifiz” oluşur.

 

Orta Beyin

Orta beyin, ponsun (varol köprüsü) üzerinde, beyincik ve ara beyin arasında kalan bölgedir. Burası miyelinli sinir liflerinden oluşmuştur. Orta beyin; beyincik, pons, omurilik soğanı ve omurilikle bağlantı kuran sinirlerin geçtiği yerdir. Burada üçüncü karıcınğı dördüncü karıncığa bağlayan bir merkez bulunur. Orta beynin üst kısmında dört tane çıkın¬tı vardır. Bunlara “dördüz çıkıntılar” (optik lop) denir. Bun¬ların içerisinde görme ve işitme refleks merkezleri yer alır. Fazla ışıkta göz bebeklerinin daralması, herhangi bir küçük seste köpeğin kulaklarının dikleşmesi, buradaki refleks merkezlerinden sağlanır. Ayrıca orta beyinde kas tonusunu ve vücudun duruşunu düzenleyen merkezler de bulunur.

 

Arka Beyin

Omurilik soğanı ve beyincikten meydana gelmiştir.

Omurilik Soğanı (Medulla Oblangata): Bu kısım omuriliğin kafatası içerisinde devamı gibidir ve varol köprüsünün altında, beyinciğin ön alt kısmında bu¬lunur, uzunluğu 3 cm, ağırlığı ise 8-10 gr kadardır. Beyin yarım kürelerinden çıkıp, vücut kısımlarına giden sinirler buradan çaprazlamasına geçerler (beynin sağ tarafı, vücudun sol; beynin sol tarafı da vücudun sağ bölgelerini kontrol eder). Omurilik soğanı omuriliğin devamı olduğundan dışta ak madde, içte ise boz madde bulunur. Ak madde, beyinden omuriliğe, omurilikten beyine giden miyelinli duyu ve motor ak¬sonlarından yapılmıştır. Boz madde ise sinirlerin girip çıktığı yerdir ve hayatsal faaliyetleri kontrol eder.

Bu yapı, beyin ve omurilik zarları ile çevrilmiştir. Omuri¬lik soğanı içerisinde 4. karıncık bulunur. Karıncık du¬varlarında ayrı ayrı isimleri olan boz madde çekirdekleri yerleşmiştir. Boz madde içerisinde sinir merkezleri bu¬lunur. Bu merkezler solunum, dolaşım, boşaltım, me¬tabolizma, karaciğerde şeker ayarlanması, yutma, çiğneme, öksürme, hapşırma, kusma, kan damar¬larının büzülmesi veya gevşemesi gibi refleksleri kontrol eden yerlerdir. Omurilik soğanının hayati öneminden dolayı bu kısma “hayat düğümü” de denir. Buraya in¬dirilen şiddetli darbeler sonucu kalp ve solunum faaliyetleri durabilir, sonuçtaCanlı ölür.

 

Beyincik (Küçük beyin = Metensefalon)

Omurilik soğanının üzerinde bulunur ve önünde varol köprüsü (pons) yer alır. Kendisine ait bağlarla; beyin kürelerine, omurilik soğanına ve varol köprüsüne bağlanır. Beyincik de, beyinde olduğu gibi sert, örümceksi ve ince zarla örtü¬lüdür. Enine kesitinde dışta boz madde, içte ak maddenin bulunduğu görülür. Ak madde, boz maddenin lopçuk¬larına doğru dal ve dalcıklar şeklinde uzantılar göndererek dallanır. Bu durum bir Ağaç manzarasına benzediğinden beyinciğe “hayat ağacı” denir. Beyincik balık, kurbağa ve sürüngenlerde küçük ve belirsiz olup özelleşmemiştir. Bu Canlılarda omurilik soğanı ile birlikte bulunur.

 

Beyinciğin Görevi

Küçük beyin, hareket ve denge merkezidir. Bundan dolayı değişik hayvanlarda beyinciğin büyüklüğü hayvanın hareketliliği ile doğru orantılıdır. Ayrıca beyincik, kasların çalışmasını koordine eder. Çok hareketli hayvanlarda vücu¬da oranla (kuşlar) oldukça büyüktür. Beyinciği çıkarılan bir köpek yürüyemez, aynı şekilde küçük beyni çıkarılan bir güvercin havaya atılırsa uçamaz, hemen yere düşer.

Duyu organları veya vücudun diğer kısımlarında meydana gelen değişiklikler, duyu sinirleri ile küçük beyne bildirilir. Beyincik de, bozulan dengeyi ayarlamak için kaslara emir göndererek gerekli hareketin yapılmasını sağlar.

Vücudun dengesi, beyincik ve kulaktaki yarım daire kanal¬ları ile sağlanır.

 

Pons (Varol Köprüsü)

Beyinciğin hemen altında orta beyinle omurilik soğanı arasında kalın lif demetlerinden meydana gelmiş varol köprüsü (pons) bulunur. Pons’un ortası kalındır. İçerisinde 5, 6, 7 ve 8. kafa sinir çiftlerine ait boz madde çekirdekleri bulunur. Görevi, beyinciğin bir yarım küresin¬den diğerine impulsları taşımaktır. Bu şekilde vücudun sağ ve sol tarafında bulunan farklı kasların yönlendirilme¬sine yardımcı olmaktır.

Beyin Yapısı ve Görevleri

Beynin Yapısı Kısaca Görevleri: Beyin iki bölümden oluşmaktadır ve kafatasının içinde yer almaktadır. Tüm vücudumuz beyin tarafından yönetilmektedir. Yemek yeme, düşünme, uzuvları hareket ettirme işlemleri beyinle gerçekleştirilir.

Girintili çıkıntılı olan beyin bu sayede daha geniş bir alana sahip olur. Bu kıvrımlarda milyonlarca sinir hücresi bulunmaktadır. Örümcek ağı, ince zar ve sert zar olmak üzere üç kat zar beyni korumaktadır. İnce zar kan ile beyni besler, sert zar beyni korur ve örümcek ağı zar ile ince zar arasındaki sıvı amortisör gibi iş yapar. Dış yüzeyi boz, iç kısmı beyaz renkli olan beynin dış kısmı sinir hücreleri ile kaplıdır, iç kısmında ise sinir hücrelerinin aksonları (uzantıları) mevcuttur. Beynin iki kısmı ak maddeden yapılmış bir köprü ile bağlıdır. Nasırlı cisim veya beyin üçgeni bu yapıya verilen addır.

Görme, tatma, koklama, dokunma, işitme olmak üzere beş duyunun merkezi olan beyin kaslara hareket kabiliyetini verir. Bu sayede bacak, kol, yüz ve parmakların hareketi sağlanır. Hareket sinirleri omurilikten geçerken çaprazlandığı için vücudun solu beynin sağı, vücudun sağı beynin solu ile yönetilir. Öğrenme, konuşma, yazma, bilgi depolama ve saklama işlemleri de beynin hafıza merkezinde gerçekleştirilmektedir. Zeka ile ilgili her şey beyin tarafından yönetilirken ruhsal durumlar (sevinç, üzüntü, ağlama vs.) da beyin tarafından organize edilir.

Hipotalamus, beyinde bulunur ve vücut ısısı, kan basıncı, kalp ve damar sistemi, elektrolit dengesi, hormon düzeni, stres önlemleri ve metabolizma hızı burada kontrol edilir. Beynimizin iki ayrı tarafı farklı özellikleri kontrol altına alır. Sol kısım, konuşma, lisan öğrenme, matematik faaliyetleri gösterir. Sağ kısım, resim yapmak, müzik aleti çalmak, soyut olayları takip mekanizmasını kontrol eder. Bir tarafta yapılan hareketten beynimiz sayesinde diğer taraf da haberdar olur. Oksijen, beynin yaşaması ve faaliyetlerini gerçekleştirmesi için zorunludur.

Beynin Yapısı Ve İşlevleri

Beyin ile ruhsal deneyimler arasındaki karşılıklı etkileşimleri anlamaya yardımcı olacak çeşitli dar sokaklar/geçitler vardır. Bunların bazıları şunlardır:

 

Beyin ve Ruhsal Deneyimler :

Sol – sağ beyin ikiliği,

Beynin işlevsel tabakaları,

Bir hemisfer / yarımküre köprüsü olarak kullanılan visual/görsel sistem,

Bilincin Evrimi / Algının eşzamanlı süreci,

Farkındalığın evrimi / Budist Psikolojinin Beş Skandha’sı.

SOL – SAĞ BEYİN İKİLİĞİ

 

Beyin, sağ yan ve sol yan olarak iki yarım küreye sahip olarak ele alınabilir. Birçok insanın ortak görüşüne göre, sol yan dil ile sağ yan ise görsel algı, imgelem ve duygularla bağlantılıdır. Beynin sol yanı, milyonlarca yıllık evrim sırasında dil üzerinde uzmanlaşmıştır ve başlangıçtaki bazı işlevleri şimdi sağ yanın işlevleri olmuştur. Beynin sağ yanının ya da ilk zamanlardaki yanının başlıca özellikleri holistik süreçler üzerindeki vurgulamasıdır. Yani, birçok deneyin ortaya koyduğu gibi, sol yanın ayrıntılarla ilgilenmesine bir üstünlük olarak sağ yanı, bağlam ile ilgilenir. Öz olarak, sağ beyin büyük resim ile ilgilenir. Buna karşıt bir şekilde, sol beyin ayrıntılarla ilgilenir. Resimlerin ya da imgelerin parçalarının bulunması çalışmalarında sol yan, resim detaylarının ölçüldüğü testlerde her zaman sağ yandan daha başarılı olur.

 

Beynin sol ve sağ yarımküreleri arasında birçok başka farklılıklar da vardır. Örneğin, sol yan, geçici ya da dünyevi süreçlerde hakim olan yandır. Bizim edimlerimizi zaman içinde yönlendirir ve düzenler. Sol yan, olumlu duygular ve ritm algısı ile daha fazla işbirliği yapar. Sağ yan, bir an içindeki dikkat ile, imgelerin görsel hareketiyle ve müziğin tanınmasını sağlayan melodi, ses perdesi, ses tonu ve armoninin algılanmasında söz sahibidir. Sağ yan olumsuz duygularla daha fazla ilgili olduğu gibi duyguların denetlenmesinde de yönetici konumundadır.

BEYNİN İŞLEVSEL TABAKALARI : ÜÇ KATLI BEYİN

 

Beyin, üç katlı olarak da ele alınabilir.

 

En ilkel seviye alttadır ve saldırganlık, sürü içgüdüsü, yeniden üretim ve temel metabolik süreçlerle ilgilidir. Evrim içinde bu bölüm, sürüngen, yılan gelişim seviyesidir. Sonraki alan, orta tabakadır. Orta kat aile içgüdüsü, oyun becerisi, acı ve haz yargısı ve duygular alanıdır. Evrim içinde bu bölüm, memeli hayvanların gelişim seviyesidir. Son tabaka, en üst kat, dil, kendilik duygusu olarak ego, başkalarının bakış açılarından bakabilme becerisi, başkalarının deneyimlerini anlama becerisi, düşünme ve plan yapma becerisi alanıdır. Evrim içinde bu bölüm, primatların yüksek seviyeleri olan şempazelerden insan düzeyine kadar ki gelişim seviyesidir.

 

BEYNİN İKİ YARIMKÜRESİNİ BİRLEŞTİREN VİSUAL/GÖRSEL SİSTEM

 

Üçüncü bir sistem, beynin sağ (eski) ve sol (yeni) yarım kürelerin ilişkisiyle, iki yanlı işlev gören bir görsel sistem olarak ele alınmasıdır.

Eski döneme ait görsel yan, hareketi tanır, renkleri iyi tanıyamaz ve görsel alanın periferisinden gelen dataları alır. Bazı ruhsal pratikler (Dzogchen’in “Büyük Gök” meditasyonu gibi) bu sistemi, zihnin birincil alanlarına derin bir şekilde inmekte kullanır.

Daha yakın zamana ait görsel işlev, ayrıntıların çözümlenmesidir. Gölge ve renklerin ince farklılıkların çözümlenmesidir. Gölge ve renklerin ince farklılıkları tanınır ve bir nesneye yönelerek üzerinde birden bire odaklanmaya hazırdır. Görsel meditasyonlar Yantra ya da Mandala olarak kullanılan bir sembol üzerine odaklanırken, doğrudan bu Yeni Sistemi temel alarak kullanırlar. Çünkü Görsel Sistem iki yarımküreyi bir köprü gibi birleştirmeye yönelir. Bu, Tantrik pratiklerde kullanılır ve Hikmet (sağ beyinin boşluk deneyimi, sol beyinin egosu ile kendini kimliklendirmeyen) ve Kutsamayı (sol beyinin derin yoğunlaşma/ konsantrasyon deneyimi) bütünleştirmeye yöneliktir.

FARKINDALIĞIN EVRİMİ : BUDİST PSİKOLOJİSİNİN BEŞ SKANDHA’SI

 

Binlerce yıl önce Budist öğretmenler farkındalığı, birbirini takip eden beş zihinsel işlemin terimleriyle açıklamışlardır. Çağdaş araştırmalar şimdilerde bu binlerce yıl önceki buluşları onaylama eğilimindedir.

 

İlk adım, tad ve ses gibi basit duyum nesneleriyle ilişkiye girmektir.

İkinci adım, bu başlangıç izlerinin, beynin orta katındaki duygusal merkezde kaydedilmesidir. Bu merkez, bir duyumsamanın haz verici ya da acı verici olduğuna karar verir.

Üçüncü adım, beynin en üst katında, temel duygusal sinyallerin üzerinde çağrışımsal düşünme edimidir. Duygusal sinyalleri kimliklendirir, tanımayı sağlar. Örneğin, şefkat dolu bir dokunuş, bir başka anı ile birleşir ve şu düşünce ortaya çıkar: “ Oh, ne güzel bir his bu. Bana çocukluğumda evimizin kapısında oturduğum günleri anımsattı.”

Dördüncü adım, kimliği belirlenen olgu üzerine zihinsel olarak özenli, dolu dolu düşünmektir. Bu düzey zihinsel refleksiyonu, planlamayı ve kişiliğin ifadesini içerir. Bu seviyede düşünceler duygularla birleşir, bir demet oluşturur ve kişisel kimlik damgasını belirler. Çoğumuz bu düzeyin, insan olmaktan ne anlaşılıyorsa onun iletişimini ve ifadesini sağladığına inanırız.

Beşinci adım, doğrudan farkındalıktır. Düşünceyle ilgili kendini düşünmeyi içermez. Bu düzey, Vipassana meditasyon geleneğinde Açık Farkındalık olarak isimlendirilen olguya benzerdir. İnsanın deneyim alanına giren her şeye yönelik bir farkındalıktır. Bu farkındalığın kendisini bildiği sübtil/latif bir duyum vardır. Bu ise egonun kendini bilme yolu olan düşünceler, duygular ve duyumlar demetinden farklıdır. Dahası, bu farkındalık kendisini sübtil enerjiler ve gerçekliğin daha derin seviyelerinin doğasının işbirliğiyle bilir.

BİLİNCİN EVRİMİ : ALGININ EŞ ZAMANLI SÜRECİ

 

Beynin işlevsel tabakalarının ve sol-sağ modellerinin birlikte alınması, bizi şimdi ele alacağımız taslağa ulaştırır. Bizim uzak atalarımız genellikle kesin bilme biçimlerini kullanıyorlardı. Hayatta kalma şanslarını arttırmak için içgüdüsel ve alışkanlığa dönüştürülmüş edim kalıplarını, davranış kalıplarını kullanıyorlardı. Edimler ve taklitçilik bu görevin başarısını sağlıyordu, hareketler tekrarlanıyor ve vurgulanıyordu. Bundan sonra, insanlar tedricen hayatta kalma temel konusundan, soyut toplumsal sorunlarla ilgilenebilecek aşamaya geçtiler. Bu geçiş, sol beyinin öne çıkmasına yol açtı. Sol beyinin becerileri dil ve uygarlığın gelişmesi için gerekli olan yakıtı sağladı. Olaylar ve sahneler temsil edilebiliyor, dil olarak ifade edilebiliyordu. İnsan türü olarak bugün bizler, düşüncelerimizin esiriyiz. Kültürlerimiz ve değerlerimiz, sol beyinin işlevlerinin bir yan ürünü olan kendi ya da ben çevresinde dönüyor. Ve sol beyin, düşüncelerin gürültüsüyle işliyor. İstenen ve istenmeyen düşünceleri ve fikirleri sürekli yaratıyor ve bunlarda kendilerine karşılık gelen duygulara ve duyumlara yol açıyor. İnsanın evriminin önceki safhalarında belki bu, hayatta kalmak için yararlı bir hüner olarak görülebilir. Bir kaplanın yaklaşması gibi çevre koşullarındaki değişikliklere karşı alarmda kalmayı kolaylaştırıyor olabilirdi.

 

Kendilik ya da ego, bu sonsuz düşünceler selinin kendini temsil etmesinin sonucudur. Kendilik duygumuz için yapılacak araştırmalar bizi düşünce, duygu ve duyum demetlerine, gruplarına götürecektir. Yani, ego, sol beyinin kendisi üzerine düşünme kabiliyetinin geçici bir etkisidir. Herhangi bir anda, ego, kendisiyle ilgili şimdiki ve önceki zihinsel, duygusal ve duyumsal verilerin bir birikimidir. Metaforik olaraksa herşeyi yolunda gittiğini bilme gereksinimi ile ego her zaman kendisine: Bununla ilgili olarak ben şunu düşünüyorum ve hissediyorum, demekte ve kendisini dinlemektedir. Sonraki an ise belirli duyguların ve düşüncelerin, bu söze karşılık vermek için doğallıkla ortaya çıkmasıdır. Ego bunları işitir ve hisseder, sonra şöyle der: “Oh, güzel, güzel, Ben halen buradayım ve her şey bir an öncesinin aynı.”

 

Bu demetin egoya geri dönüşü, bir grup deneyimle karışır. “Tamam, ben halen düşünüyorum, hissediyorum ve hareket ediyorum” sinyalleri egoyu sürdürür. Ego gerçekte sol beyinin suni bir ürünüdür.

 

Özetlersek, zihinsel işlev düşünceler üzerinde sürer gider. Normal olarak, bu düşünceler selinin kaotik doğası üzerinde çok az kontrolümüz vardır. Bununla ilgili olarak bizim öznel deneyimimiz filtrelenmiş ya da pürüzlerden temizlenmiş bir şeydir, dolayısıyla daha durağan bir zihinsel hal deneyimleriz. Fakat belirli bir seviyede bu gürültüler, bizim zihnimize dolar. Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğu, açık bir sorudur. Fakat insan kültürünün tarih boyunca kayıtlanmış izleri bize ‘kişisel bilincin’ bu seviyenin üzerine çıkamadığını, ortalama olarak, kararsız ve zarar verici bir toplumsal seviye oluştuğunu gösteriyor. Bitmeyen savaşlar, cinayetler, sefalet ve yanlış anlamalar, bu olguya şahit olma mirasımızdır.

 

Beyin araştırmaları bize beynin iki yanının, ayrı bilinçlere sahip olduğunu gösterdi. İnsan evriminde bir sonraki adım, eski sağ beyin hikmetlerinin, bizim tümüyle sol beyin doygunu toplumumuzla bütünleştirilmesidir. Sol ve sağ beyin edimleri arasında gerçekleştirilecek böyle bir uyum, birey ve grup olarak gereksinimlerin karşılanmasına yönelik insan bakışaçısını dengeleyecektir. Metafizik çalışmalarda bundan bir sonraki adım tinin, beden, kalp ve zihin ile yeniden bütünlenmesidir.

 

Bir olgu olarak Budizm, normal yetişkin psikolojisinin ve davranışlarının, insan potansiyellerinin yalnızca bir kısmını doyurduğunu göstermiştir. Kişilik ve egonun sınırlılıklarının ötesine hareket etme kabiliyetine çok az rastlanmaktadır. Ortalama insanlar buna çok az teşebbüs etmektedirler. Yalnızca kısmen doyurulmuş bir yaşam sürmek yerine, kendini daha fazla gerçekleştirmiş bir yaşam için zorluklara katlanmak gerekir. Bu harikulade olgu, bilinçdışı koşulların gücü sayesinde ortaya çıkmaktadır. Bilinçdışı bizim tüm edimlerimiz için yön veren bir güçtür.

 

 

f. Bilinçdışı Zihin

 

Çağdaş akademik psikoloji iki farklı bellek ve edim tipi tanır:

Açık ve kesin (explicit),

Dolaylı ve örtülü (implicit).

 

Açık ve kesin olan etkinlikler bizim bilinçli olarak doğrudan deneyimlerimizdir. Buna karşıt olarak, dolaylı ve örtülü etkinlikler daha çok otomatik yaptığımız ve sıradan uyanık zihinle yapmadığımız etkinliklerimizdir. Popüler psikoloji bunu bir adım öne çıkartır ve yarı-otonom bilinçdışı zihnin, dolaylı ve örtülü insan davranışlarının çoğununun sorumlusu olduğunu söyler. Bu popüler kavramla uygunluk içindeki mistik öğretiler, bilinçdışı zihnin otonomisi üzerinde daha fazla vurgu yaptıkları için, onlardan ayrılırlar. Bununla birlikte her ikisi de bilinçdışı güçlerin denetlenmesini öğrenmenin büyük öneminin altını çizerler. Alışkanlıklar, dolaylı ve örtülü etkinlikler için en güzel örnektir. Alışkanlıkların, bir kişinin bu dünyadaki mutluluk şansını kolaylıkla yok edebileceklerini söylemek, abartı olmaz. Dolayısıyla, mistik öğretiler, pop psikoloji ile uyum içinde şunu söylerler: “Bir insanın yaşamındaki sonuçlarla ilgili sorumluluk, insanın kendi omuzlarındadır.” Düşüncelerimiz, sözlerimiz ve inançlarımız yaşamlarımızı biçimlendirir.

 

Tüm ruhsal geleneklerin başlangıç düzeyleri, öğrencinin düşünceleri ve inançları üzerinde yeniden çalışmaya yöneliktir. Kısacası, onların amacı kötü zihinsel alışkanlıkları örneğin öfke, korku, hırs ve sıkıntıyı kaldırmak, iyi zihinsel alışkanlıkları örneğin saygı, cesaret, denge ve kararlılığı yerleştirmektir. Tüm bu zihin halleri, tekrar tekrar yapılmanın gücüyle dolaylı ve örtülü zihne kazınmış alışkanlıklardır. Yani, bir şey tekrar tekrar ortaya çıkarsa, bizim doğamıza bir tohum gibi ekilir. Hepimizin bildiği gibi, bir kere alışkanlık oluştuğunda, onu değiştirmek için çok çalışmanız gerekir. Böyle bir değişimin anahtarı, alışkanlıkların, kişiliksiz olduklarını bilmektir. Yani, mekanik bir süreçle geliştirildikleri için, yine mekanik bir süreçle ortadan kaldırılabilir ya da yeniden yazılabilirler.

 

Bilinçdışı zihin ya da gerçekliğin en derin düzeyleri, seçim ya da tercih yapmazlar. Bu şu anlama gelir: Bizler, bireyler olarak, kendi mutluluğumuzdan ve başkalarının mutluluğundan sorumluyuz. Tüm mistik öğretiler bu olguya dikkatleri çeker. Hindu geleneği şöyle der: “Sizin çabalarınız %25, ruhsal öğretmeninizin sizin için gösterdiği çabalar %25 ve Tanrının lütfu (prasad) sizin için %50 oranında etki eder.” Bu klasik bir ruhsal tutumdur. Tanrısalın lütfu olmadan hiçbir şeyin olamayacağı kabul edilse de, olgun bir insan olarak sorumluluklarımızı üstlenmeliyiz.

Barışın insanlığa kazandırdıkları

$
0
0

Barış içinde bir dünya insanlığa neler kazandırır?

Barışın insanoğluna katkılar kısaca özet bilgi,

Türkiye'de Barış = İslamiyet = Sosyalizm

Barışın faydaları ve insana yararları hakkında kısa yazı konu anlatımı makale…

Barış İçinde Yaşamak İnsanlığa Neler Kazandırır?

Barış; sulh, selamet, uzlaşı. savaşsızlık durumu, savaştan sonra silah bırakma, küs ve dargın olmama hallerine denir. Bireyler arasındaki barış, toplumsal barışı doğurur. Toplumsal barış ise insanlar arasında huzur, güven ve mutluluğun sağlanmasına katkı sağlar. Barışın olmadığı bir ortamda savaş, kargaşa, anarşi, huzursuzluk ve adaletsizlik ortaya çıkar.

Sosyal bir varlık olan insanın başkalarıyla birlikte yaşaması ve onlarla iletişim kurması kaçınılmazdır, insan, yaratılışı itibariyle başka kimselerle bir araya gelme ihtiyacı hisseder. Bir takım zorlukları aşmak, ortak şeyleri paylaşmak, dayanışmayı sağlamak için iletişim kurar. İnsanlar ancak barışın hâkim olduğu bir ortamda birbirleriyle sağlıklı ve güzel ilişkiler kurabilir. Bu yüzen barış bütün insanlar için gereklidir ve birlikte yaşamanın bir anahtarıdır.

Dinlerin ortak isteğidir insanlık gereğidir .

BARIŞ
Mutluluk verir
İlerleme sağlar
Hoşgörü gerektirir

Barışın hakim olduğu toplumlarda huzur, güven, sevgi ve saygı egemen olur. Herkes birlikte, dostça ve kardeşçe bir yaşam sürer. Barış, toplumların daha çok gelişip kalkınmasına, insanların mutlu ve huzurlu bir ortamda yaşamasına imkan tanır. Barış insan varlığını, kültürel değerleri korur ve geliştirir. Barış, toplum hayatında anlaşmazlıkların giderilip bireylerin birbirine güven duydukları huzurlu bir ortamı oluşturur.

Barışın olmadığı durumlarda insan haklarından, adalet ve hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Tarih boyunca pek çok insanın öldüğü veya sakat kaldığı savaşlar bunun bir göstergesidir. Savaşlarda toplumlar parçalanmış, tarihi ve kültürel eserler zarar görmüştür. İnsanlar yoksul ve muhtaç duruma düşmüştür. Tüm bunlar barışın ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir olgu olduğunu bize göstermektedir.

Barışın Olumlu Sonuçları 

Güven
Özgürlük
Huzur
Dayanışma
Esenlik
Kalkınma

Yoldaki sarı çizgi ne anlama gelir?

$
0
0

Yollarda bulunan sarı çizgilerin anlamı nedir ve neden sarı renkli çizgiler çizilir?

Yolun sarı çizgisi ne işe yarar, faydası ne? Kimler içindir?  Yollardaki sarı çizgilerin kime yararı var?

sarı çizgiler

Son zamanlarda kaldırımların yenilendiğini bu kaldırımlara birtakım sarı bantlar konulduğunu fark etmişsinizdir. Kaldırım çalışmalarının hiç bitmediği ülkemizde belki de ilk defa bu kadar faydalı ve duyarlı bir çalışma yapılmıştır. Peki son zamanlarda dikkatimizi çeken ve birçok kaldırımda karşımıza çıkan bu sarı çizgi uygulaması nedir, bu çizgiler hangi amaçla yapılmıştır?

Yollardaki sarı çizgiler ya da bantlar aslında çok daha önceden uygulamaya konulması gereken bir çalışmadır. Bu çizgiler görme ve ortopedik engelli vatandaşların yürürken yollarını bulabilmeleri ve bazı noktalarda dikkatli olmaları için uygulamaya konulmuştur. Bu uygulama sosyal duyarlılık adına yapılmış çok güzel bir çalışmadır. Toplumuzda engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak adına bu tip çalışmalar yapılmaya devam edilmelidir.

Engelli vatandaşların hayatında daha büyük bir engel oluşturmamak için bizler de arabamızı kaldırımlara park etmemek başta olmak üzere gösterdiğimiz davranışlarla onlara yardımcı olmaya çalışmalıyız.

Pedagojik Formasyon Sonuçları Açıklandı! 2013-2014 Tıkla Öğren Sorgula

$
0
0

pedagojik_formasyon_basvuru_ekrani_2013_2014_h108967

Bu sene yani 2013-2014 yılında gerçekleştirilen pedagojik formasyon sonuçları hangi tarihte açıklanacak?  Genellikle 1 haftada açıklanan sonuçlar neden bu kadar gecikti?  Pedagojik Formasyon Sonuçları tam olarak ayın kaçında ve hangi gün belli olacak?

İşte şimdiye kadar bu konuda ÖSYM tarafından yapılan tüm açıklamaları bu yazıda sizlerle paylaşıyoruz…

6 Aralık tarihinde pedagojik formasyon tercih işlemlerinin sonlanmasıyla birlikte gözler ÖSYM’ye çevrildi. Normalde bir hafta içinde sonuçların açıklanması beklenirken ikinci haftaya gireceğimiz şu günlerde tarih hala netleşmiş değil. ÖSYM’den yapılan açıklamaya göre üniversiteler formasyon not dönüşüm işlemlerini tamamlayamadığı için sonuçlar açıklanamıyor. Üniversiteler bir iki gün içinde sonuçları ÖSYM’ye gönderirse sonuçların bir iki gün içinde açıklanması planlanıyor. Sonuçlar sonuc.osym.gov.tr internet sitesi üzerinden adayların kimlik numaraları ve ösym şifreleriyle sorgulanabilecek. Pedagojik formasyon sonuçları açıklandıktan sonra bir hafta içinde kayıt işlemleri başlayacak.

2013 Pedagojik Formasyon Sonuçları Açıklandı Pedagojik Formasyon Yerleştirme sonuçları ne zaman açıklanacak 

2013 Pedagojik Formasyon Sonuçları Açıklandı Pedagojik Formasyon Yerleştirme sonuçları ne zaman açıklanacak
6 Aralık 2013 tarihinde sonra eren Pedegojik Formasyon Üniversite Tercihleri sonuçları açıkladı mı? Bilgiler haberimizde… 2013 2014 Pedagojik Formasyon sonuçları açıklanıyor. Adayların merakla beklediği sonuçlar açıklanıyor. Pedagojik Formasyon sonuçlarına sitemizden ulaşabilirsiniz. Pedagojik formasyon sonuçları ilk olarak medya365′ te.Pedagojik formasyon başvuruları 6 Aralık günü sona ermişti. Başvuruların sona ermesinin ardından adayların gözleri pedagojik formasyon sonuçlarının duyurulmasına çevrildi. Fakat sonuçların açıklanmasını kimi üniversitelerin not dönüşümü işlemlerini yetiştirememesi geciktirdi. Yetişmeyen bu işlemlerin tamamlanması için ÖSYM üniversitelere 11 Aralık Çarşamba gününe müddet tanıdı. Pedagojik formasyon sonuçları bu akşam saatlerinde açıklanması bekleniyor. ÖSYM’nin formasyon başvuru sonuçlarını yetiştirememesi durumunda ise, sonuçları 12 Aralık Perşembe günü duyurulmasıgündemde.
2013 Pedagojik Formasyon Sonuçları İçin Tıklayınız2013 2014 Pedagojik Formasyon sonuçları açıklanıyor. Adayların merakla beklediği sonuçlar açıklanıyor. Pedagojik Formasyon sonuçlarına sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bu işlemlerin sona ermesinin ardından pedagojik formasyon sonuçları 12 Aralık’ta kamuoyuna duyurulacak. Sonuçların duyurulmasının ardından kayıt işlemleri ise 16 Aralık Pazartesi günü kabul edilmeye başlanacak. Formasyon sonuçları ÖSYM’nin resmi internet sitesi sonuc.osym.gov.tr adresinden açıklanacaktır. Pedagojik formasyon sonuçları öğren sorgulama ekranı aynı zamanda sitemizde de olacaktır.

2013 2014 Pedagojik Formasyon sonuçları açıklanıyor. Adayların merakla beklediği sonuçlar açıklanıyor. Pedagojik Formasyon sonuçlarına sitemizden ulaşabilirsiniz.

Pedagojik Formasyon tercihlerinde ÖSYM çok kızdırdı sonuçlar açıklanıyor Mersin Üniversitesi doğruyu dile getirdi

Pedagojik Formasyon tercihlerinde ÖSYM çok kızdırdı sonuçlar açıklanıyor Mersin Üniversitesi doğruyu dile getirdi

Pedagojik Formasyon ÖSYM kazığı. 6 Aralık 2013 tarihinde sonra eren Pedegojik Formasyon Üniversite Tercihleri sonuçları açıkladı mı. Bilgiler haberimizde yer almaktan. 6 Aralık pedagojik formasyon için son tercih günüydü. Adaylar artık sonuçların açıklanmasını bekliyor. Ancak bazı üniversiteler not dönüşümü ile ilgili çalışmalarını yetiştiremedi. Bundan dolayı ÖSYM üniversitelere 11 Aralık Çarşamba gününe kadar not ile ilgili sorunlarını çözmeleri için süre verdi.

Mersin Üniversitesi Not Dönüşüm DUYURUSU !

 

2013-2014 Pedagojik Formasyon Sertifika Programına başvuran adayların sayfalarında görünen 100′lük notlar Üniversitemizin gönderdiği dönüşüm tablosuna göre yapılmıştır. Hesaplamaların ÖSYM dönüşüm tablosuna göre değiştirilip, yerleştirmeler buna göre yapılması için ÖSYM ile 11/12/2013 tarihinde yapılan görüşmeler sonucunda, düzenlemenin önümüzde süreçte adayların sayfasına yansıtılacağı ve yerleştirmelerin ileri bir tarihte ÖSYM dönüşüm tablosuna göre yapılacağı belirtilmiştir.

 

Gazi Üniversitesi Formasyon DUYURUSU !

 

2013 PEDAGOJİK FORMASYON İÇİN TERCİH BİLDİRİMİNDE BULUNAN MEZUN ÖĞRENCİLERİN BAŞVURULARI 06.12.2013 TARİHİNDE TAMAMLANMIŞTIR.

 

2013 PEDAGOJİK FORMASYON İÇİN TERCİH BİLDİRİMİNDE BULUNMUŞ ÜNİVERSİTEMİZDEN MEZUN OLAN ADAYLARIN VARSA DİPLOMA NOTU VE MEZUNİYET TARİHİ BİLGİLERİNDE DÜZELTME İŞLEMİ 11 ARALIK 2013 ÇARŞAMBA GÜNÜ SAAT 17:30’A KADAR YAPILACAKTIR.

 

BU NEDENLE MEZUNLARIMIZIN (SADECE DİPLOMA NOTU VE MEZUNİYET TARİHİ) DÜZELTMELERİNİ YAPTIRMAK İÇİN ÜNİVERSİTEMİZ ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞINA YUKARIDA BELİRTİLEN TARİHE KADAR BAŞVURMALARI GEREKMEKTEDİR.
ÜNİVERSİTEMİZ DİPLOMA NOTU DÖNÜŞÜM TABLOSU ÖSYM’YE BİLDİRİLMİŞTİR. 4’LÜK SİSTEMDEN 100’LÜK SİSTEME DÖNÜŞTÜRME İŞLEMİ ÖSYM TARAFINDAN YAPILACAKTIR.

Pedagojik Formasyon Sonuçları 2013 ÖSYM

Ösym tarafından 13 Aralık 2013 tarihi cuma günü açıklanacağı bildirilen pedagojik Formasyon sınav sonuçlarının akşam saatlerine doğru açıklanması bekleniyor. Öğrencilerin sınav sonrası açıklanması gereken sonuçların uzun süre geçtikten sonra açıklanması diğer Ülkelere oranla daha yavaş bir eğitim sistemine sahip olduğumuzun göstergesi olabilir. Pedagojik Formasyon Üniversite Tercih bildirimleri sona erdi, sınav sonuçlarının açıklanması ile beraber adayları zorlu bir yolculuk bekliyor.

pedagojik

Pedagojik Formasyon Sonuçlarının ne zaman açıklanacağı herkez tarafından merak konusu olurken, devamında heycanlı ve yorucu günler sizi bekliyor. Sonuçların açıklanması ile olumlu not alan adayların daha sonraki kayıt işlemlerine talep çok olacağından sıra beklemeler kaçınılmaz gibi görünüyor.

Bazı Üniversitelerin not işlemlerini bitirememeleri sonucu verilen ek sonuç ile Pedagojik formasyon sonuçları’nın açıklanması gecikmiştir.

Eğitim ve birden fazla alanda güncel bilgi paylaşımı yapan sitemizden Pedagojik Formasyon Sonuçları   açıklandıktan sonra detaylı olarak bilgi sahibi olabilirsiniz.

2013 – 2014 Eğitim yılında Yapılan Pedagojik Formasyon sınav sonuçları hakkında sayfamızın en alt kısmından yorum yapabilirsiniz.

 

Başarı İle İlgili Kısa ve Öz Kompozisyonlar, Yazılar ve Makaleler

$
0
0

En güzel başarı öyküleri, Başarmak ve başarmanın önemiyle ilgili kısa yazı makale ve kompozisyon örneği,

Başarılar hakkında kompozisyon

Başarmak ile ilgili güzel ve anlamlı yazılar…

Başarıyla İlgili Kompozisyon

Başarılı olmanın yolu sabırla çalışmaktan geçer. Özellikle kendimizi bilerek çalışmalı ve bol bol tekrar yapmalıyız. Çünkü biz uyusak bile beynimiz çalışmaya devam eder ve bilgilerimizi güncellemeye çalışır. Bilgilerimizi doğru bir şekilde belleğimizde kodlarsak onları kalıcı hale getirmiş oluruz. Böylece iş ve eğitim hayatında daha başarılı oluruz.

Çalışmadan iyi sonuçlar elde edemeyiz. En basit bir işi hak edebilmek için bile çok çalışmak gerekir. Çalışan insan her alanda başarılı olur. Çalışan insanın emeği zayi olmaz. Çalışan bir şekilde karşılığını bulur. İleride iyi bir meslek sahibi olabilmek için her gün çalışmalı ve hedefimize ulaşmak için çaba sarf etmeliyiz.

Okulda kazandığımız her yeni bilgi, geçtiğimiz her bir sınıf bizi iyi bir mesleğe ulaştıracak adımlardır. Bu adımlar doğru bir şekilde atmalı, eğitim hayatımızı iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışmalıyız. Nitekim ileride bu güzel günleri tekrar yakalayamayacağız ve belki de iş ev arasında giden rutin bir hayatta boğulacağız. Bu güzel günleri okuyarak ve çalışarak geçirirsek ileride saygın ve iyi bir iş sahibi olur, çalışmalarımızın karşılığını alırız.

Başarılı olabilmek için zamanında çalışmalıyız. Geç kalmış çalışma insanı başarılı yapmaz. Bu nedenle başarının anahtarı çalışmak ve planlamaktır. Bir şeyi planlayarak çalışırsanız o şeyde başarılı olmamanız mümkün değildir.

Başarı ile ilgili Kompozisyon, Başarı Nedir Kompozisyon
Başarı insanı mutlu eder. Her insanın en büyük arzusu kendi alanında bir iş başarmak, kendi yeteneklerini ortaya koymaktır. Bir eser ortaya koymak, bir işi başarmak, bir işe yaramak başlı başına zevkli bir eylemdir. Hiçbir işe yaramamak, varlığını ispatlayamamak demektir. Kendine güvenen, onurlu ve gururlu bir insan, böyle bir beceriksizliğe katlanamaz.

Her insanın bir amacı vardır. Her insanın mutlaka güzel bir amacı olmalıdır.
Başarı, amacını bilmek ve o amaca ulaşmak için bütün yeteneklerini kullanarak çalışmakla elde edilir.

Başarı, hedefe yürümektir.
Yürünen hedef, kişinin hem kendine, hem ailesine, hem de diğer insanlara faydalı olmalıdır. Aksi takdirde insan, bir hedefe ulaşır, fakat mutlu olamaz.
Bizi felâkete götürecek bir hedef ve amaç seçmemeliyiz.
Önemli olan insanın hem kendisine hem de başkalarına faydalı olmasıdır.
Peygamberimiz(sav), “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” buyurur.
Başkasına zarar vermek, birini öldürmek, bir iş yerini soymak, bir yeri bombalamak da hedef olarak seçilebilir.

Birisini öldürmeyi hedef seçmemeliyiz.
Dünya bankasını soymak da iyi bir insan için amaç olamaz. Vicdanı sağlam, aklı başında, mutlu olmak isteyen insan, kötü bir amaç peşinde koşamaz.
Sağ duyu sahibi ve akıllı bir insan, böyle bir şeyi yapmanın insana mutluluk getirmeyeceğini bilir. Onun için bizi mutluluğa götürecek hedefler seçmeliyiz.

Başarı nedir?” sorusunun cevabı elbette kişiden kişiye değişir.
Bana göre başarı, insanın yapmak ve başarmak istediği güzel bir şeyi yapabilmesi, ulaşmak istediğe güzel bir hedefe varabilmesidir. İstediği hedefe ulaşabilen insan, elde ettiği netice sonunda huzur ve mutluluk duyabiliyorsa başarıya ulaşmış sayılır.
Hem dünya hem de ahiretimizi cennete çevirmek, en önemli amacımız olmalıdır. Bu amaca ulaşmak için de bizi hem dünyada hem de ahirette mutlu edecek bir çalışma yöntemi seçmeliyiz.
Allah’ın ve insanların sevdiği biri olmak, en büyük mutluluk kaynağıdır.
Kimi insanlar başarıyı, büyük bir makama yükselmek, çok para kazanmak, unvan ve şöhret elde etmek zannederler.
Para, mal, şöhret ve makamlar gelip geçicidir. Bunlara ulaşmayı en büyük hedef kabul edenler, hedeflerine ulaştıkları zaman mutlu olmadıklarını görecekler ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Önemli işler başarmak için elbette bunlara ihtiyacımız var.
Ama bunlar amaç değil, araçtır.
“Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir.”demiş bir düşünür.
Dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı olarak bilinen Süleyman Peygamber, şöyle demiş:
“Parayı sevenin hiçbir zaman yeteri kadar parası olmaz. Zenginliği seven bir kimse de hiçbir zaman gelirleriyle tatmin olmaz.”
Amerikalı ünlü zengin John Rockefeller’e sormuşlar:
-Ne kadar paran olursa tatmin olursun?
-Biraz daha olsun, yeter.
Halbuki Rockefeller, dünyanın en zengin kişisi idi. Sahip olduğu parayı yeterli görmüyordu.

Başarılı Olmanın Anahtarı – Asılgül Abdırahmanova

Hepimiz hayatımızda başarılı olmak isteriz. Fakat nasıl olabiliriz? Hangi yoldan yürümeliyiz? Başarılı olmanın sırları nelerdir? Ben bu sorulara cevap vermeye çalışayım.
Bence ilk olarak insanın kendisine güvenmesi gerek, çünkü kendisine güvenen insan her şeye ulaşabilir. İnsan asla pes etmemeli, doğru yolu bulmalı. Hepimiz hayal kuruyoruz. Tabi ki hayal kurmak insana hiç zarar vermez ama insan yatağa yatarak tavana bakarak hayal etmemeli, çünkü böyle yaparak insan hiç bir şeye ulaşamaz, hayallerini gerçekleştiremez. Bence başarılı olmak isteyen insanın amacı olması lazım, çünkü insan amacını belirleyip ona doğru atılmaya gayret eder. Eğer insan amacına erişse tabi ki o başarıyı hissedebilir. Derste, işte başarılı olmak mümkündür. Mesela, öğrenciler sınavda yüksek puan almak için çok çalışmalılar. Tabi ki onlar yorulabilirler ama yüksek puan almak onların amacı ve amaca ulaşmak için öğrencilerin ter dökmeleri lazım, çünkü her şey öylesine gelmez. İnsanın kendisini düzeltmesi gerek. Ciddi, iffetli olmak gerek. Başarılı olmak için her şeyi bilgiyle yenebilir, bunun için insanın akıllı da olması gerek. Akıllı insan her sorunu çözebilir, doğru yolu bulabilir.
Başarılı olmak için bence hareketli de olma gerek. Bir yerde oturmayıp, vurdumduymaz olmayıp hareket etmek de gerek. Her insan hayatında hatalar yapabilir ve böylece kendi hatalarından doğruyu öğrenir, ders alır, yani böyle bir hata yapmadan önce düşünür. İnsanın ufku geniş olsa başarılı olabilir diye düşünüyorum. İnsanın matematiğe, kimyaya aklı ermiyorsa hiç bir şey olmaz. Beyninin çalışması gerek. Sıkıntılı durumlarda, sorunlar karşısında mantıklı olması gerek. İnsan bir işe başladığında o işi bırakmamalı ve sonuna kadar yapmalı. Hepimiz kendi işlerimizi bizim yerimize hiç kimsenin yapamayacağını anlayalım, kendimize güvenip inanarak başarılı olabiliriz. Başarılı olmak kolay değil. Zorlularla karşılaşabiliriz ama o zorlukları aşmalıyız, sabırlı olmalıyız. Tabi ki başarıya giden yolda birisi engel olabilir ya da bir şey olabilir ama biz sabırla yrümeliyiz.
Bence insanın amacı, iffetli, hareketli, gerçekçi olması lazım, eğer insan kararlı olursa başarılı olabilir. Bence başarılı olmak isteyen insan kendisine güvenmeli, çekinmemeli ve ileri görüşlü olmalı.

Hiç Kimse Başarı Merdivenlerini Elleri Cebinde Çıkmamıştır İle İlgili Kompozisyon

Doğduğumuz gün başlarız birşeyler için çabalamaya ve başarmaya. İlk adımı attığımızda bir başarıdır. Oysa o adımı atana kadar ne çok çabalamışızdır. Önce emeklemiş, yerlerde sürünmüş, defalarca düşmüş ama sonunda biz de yürümeyi başarmışızdır. Anlamsız sesler, ilk kelimeler derken cümleler kurmayı başarırız sonra da konuşmayı hatta belki de günün birinde bir konuşmacı olmayı başarırız.

Hiç bir başarı bir anda oluvermez. Bir konuşmacının da başladığı yol anlamsız seslerden oluşan konuşma çabasıdır. Başarılı bir mühendisinde yolun başında öğrendiği parmaklarla toplama işlemi yapma yöntemidir. Küçük küçük başarılar, sürekli tekrarlanan çabalar bizi daha büyük, ulaşılamaz gibi görünen başarılara taşır. Bir iki merdivenleri tırmanırken her adımda yorulur, her adımda zorlanır ama her yükselen basamakta daha sağlam ilerleriz.

Hemen herkesin tanıdığı Einstein’in hayat hikayesine bir göz atarsak dünyayı sarsan “İzafiyet Teorisinin” öyle bir anda çıkıvermediğini de görürüz. Einstein saatlerce süren düşünme deneyleri ve çalışmalar sonunda büyük başarıya ulaşmıştır. Demek ki başarıya ulaşmak için zeka yardımda bulunsa bile dahi olmak bile çabalamadan başarıyı getirmez. Çalışmak her türlü karşımıza çıkacak bir gerekliliktir.

Üniversitede istediği bölüme giren bir öğrenciye imrenerek bakarız. En önemli basamaklardan birini tırmanmış ve istediği doğrultuda ilerlemektedir. Oysa o noktaya ulaşmak yılların emeği, saatler, günler süren çalışma ve psikolojik olarak tekrar tekrar motivasyon gerektirmektedir. Zaten bu yollardan geçmeyen bir öğrencinin bir anda orada olabilme imkanı olsa bile ilerlemeybilmesi pek mümkün değildir.

Başarı emek ister. Ona ulaşabilmek için yorulur, bazen üzülür bazen de umutsuzluğa kapılarak tekrar tekrar baştan başlamak zorunda kalırız. Başarı tüm bu sıkıntıların sonucudur tam da bu yüzden çok tatlıdır.

İNANIYOR MUSUN ? O ZAMAN YAPABİLİRSİN !

Başarı, her insanı mutlu eder. Kimseye kendimizi kanıtlamak zorunda olmasak da ; kanıtladığımız zaman bu bizim hoşumuza gider. Başarı aslında inanmaktır. Başarının temel püf noktası inançtır.Başarı iki adımdan geçer. Birincisi ; inanmak , ikincisi ; sorumluluk almak. Kendine güveni , inancı olmayan kişiler başarı konusunda hüsrana uğramış kişilerdir.

Günümüzde , öncesinde veya sonrasında başarı sahibi kişilerin inandıklarını ve sorumluluk aldıklarını görürüz.Çok basit bir örnekle açıklayacak olursak ; Edison karanlıkta durmayı kabul etseydi , şu an hepimiz güneş battıktan sonra yatıyor olacaktık. “Bir icat yapılsa da göz gözü görse…” diye bekleseydi , belki hala göz gözü görmeyecekti. Belki de görecekti ama , asıl tarihinden seneler seneler sonra … İnanmış ve sorumluluk sahibi alan insanların normal insanlardan tek farkı ; başkalarının sorunlarını , ihtiyaçlarını kendi sorunlarıymış gibi dert etmeleridir. Bu da onlara başarıyı getirir. Başarısızlığın nedeninin araştırıldığı psikolojik denemelerde temel sorunun “Yapamam , Çok zor” gibi düşüncelerle umutsuzluğa kapılmak olduğu da insanlara gösterilmiştir.

Yapamam yerine “yapabilirim” , çok zor yerine “çok çalışırsam yapabilirim” konulduğu zaman olumlu sonuçlar aldığınızı göreceksiniz.Kendinize inanın ve güvenin. Böylelikle karanlığa bir ışık da siz yakın !

Başarmak inanmanın yarısıdır

Hayatta her istediğimizin olamayacağını ebeveynlerimiz bizlere küçükken öğretirler. Onlarda hayatta yaşayarak edindikleri tercübelerinde her istediklerinin olmadığını görmüşler ve yetiştirdikleri neslin de mutsuz olmaması ve hayal kırıklığına düşmemeleri için her istediklerinin olamayacağını öğretirler.

İnanmak başarmanın yarısıdır deyimini hepimiz duymuşuzdur, gerçektende inanmak başarmanın yarısıdır hatta tamamına yakını. Çünkü hiç bir iş inanılmadan başarılamaz. Atalarımızın savaşlarından tutunda Galatasarayın UEFA kupasına kadar tüm başarılar inanmaktan geçer. Nasılmı şöyle ki savaş alanlarında az sayının çok sayıya üstünlüğüne, az bütçeli takımın dünya devlerine kafa tutması ve anadolunun küçük bir kasabasından kısıtlı imkanlara rağmen Türkiyenin en değerli bilim adamlarının yetişmesidir. İşte tüm bu örnekler başarmanın sırrı olan inanmaktan geçiyor tabikide sadece inanmak değil çalışmak iyi bir gözetmen olmak işte tüm bu ve buna benzer örneklerin bütününü gerçekleştirdiğimizde başarıya giden yollar kat edilmiş olur ve düzenli ve disiplinli bir çalışmanın sonucu BAŞARI KAZANILMIŞ olur.

Başarının sırrı çokta gizemli değildir, herkes tarafından bilinir ama en önemlisi başarıya giderken gösterebileceğimiz sabır ve disiplinli çalışmadır. Tüm başarılı olan kişilere bakın mutlaka bir başarı sırrı vardır ama ortak noktaları inanmaktır..

Başarılı olmanın yolları konulu kompozisyon

Başarılı olmanın temel şartlarının başında kişinin kendine olan güven duygusu gelmektedir. Bir işte başarılı olabilmek için kişinin ilk önce o işi başarabileceğine inanması gerekmektedir. Başaracağım demek, başarabilmenin yarısıdır. Bir işi yapamam diyen insanların o işi gerçekten yapamadığına defalarca tanık olmuşuzdur.

Derslerimizde başarılı olmanın yolu ise sınıfta öğretmenimizi dinlemek, eve gidince kendimiz çalışmak ve çalıştıklarımızı sık sık tekrar etmektir. Bilinmektedir ki tekrar edilmeyen bilgiler bir süre sonra unutulur.

Çalışmak, bizi başarıya götüren yolun temel taşıdır. Her ne konuda olursa olsun çalışan, emek veren insan emeğinin karşılığını mutlaka alır. Küçük yaşlarda ders çalışmayı seven ve derslerini hiç aksatmadan çalışan öğrenciler ileriki yılların avukatları, doktorları, mühendisleri, öğretmenleri olurlar. Sizler de başarılı bir meslek sahibi olmak istiyorsanız bugünden tezi yok mutlaka çalışın, çalışın, çalışın…

Başarı ile ilgili kompozisyon

BAŞARILI OLMANIN YOLU

Başarılı olmanın yolu, ilk başta çalışarak daha sonra tekrar yaparak olur. Tekrar yaparsak işlediğimiz konuları hatırlamış oluruz. Biz uyusak bile, beynimiz uyumaz. O sürekli çalışır. Gerekli olan bilgileri ayırır, tabii biz ona ayır dersek.

Başarılı olmak istiyorsak her zaman, sık sık tekrar yapmalıyız. İleride iyi bir meslek sahibi olmak istiyorsak çalışmalıyız. Çalışmadan hiçbir şey elde edemeyiz. Tabiî ki çalışmanın yollarıda var. Nasıl çalışıp iyi bir meslek sahibi oluruz? Bu sorunun cevabı, 6. sınıfta, 7. sınıfta ve 8. sınıfta girdiğimiz SBS’lerin ortalamaları alınıp, hangi liseye gideceğimiz belli olur. Neden güzel bir işte çalışmayalım ki? Kim istemez ki güzel bir işte çalışmayı. Başarının yolu çok çalışmaktan geçer, çok çalışırsak ileride avukat, doktor, öğretmen olabiliriz. Bu mesleklere sahip olursakta mutlu oluruz. Tabii bundan da önemlisi para kazandıran bir meslekten çok kendi sevdiğimiz ve daha başarılı olabileceğimiz bir mesleği yapabilmemiz için çalışmalıyız. Bunun için her biri bir aşama olan dersleri iyi öğrenmemiz, öğrendiğimiz bilgileri ilerideki hayatımız da kullanacağımızı göz ardı etmeden aşamaları birer birer geçmeliyiz ve başarıyı elde etmeliyiz.

Başarılı bir insan olmayı herkes ister ama başarıya ulaşmak için adımlarımızı yerinde ve zamanında atmamız ve her adımın hakkını vermemiz gerekir. Ancak o zaman belirlediğimiz hedefe ulaşabiliriz.

Başarı ve çalışmakla ilgili kompozisyon

Çalışmak, insanı hayatta üç şeyden kurtarır Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk İçinde çalışma olmayan bir hayat ise boşa geçirilmiştir

Çalışkan olmak, başarıya ulaşmadaki en büyük anahtardır Her insan hayatta başarılar elde etmek ister Bunun için de çalışıp, çabalaması gerektiğini bilir Çünkü emek olmadan yemek de olmaz İçinde emek olan her şey ise çok değerlidir

Başarı ve çalışmakla ilgili kompozisyon.jpg
Çalışkan olmak sürekli kitap okumak demek değildir Kendimizi geliştirmek için elbette kitap okumalıyız tabi ama çalışkanlık sadece kitap tozu yutmak değildir Çalışmak aynı zamanda bir şeyler üretebilmektir Kendimizi minimumda mutlu hissetmemizin sırrı da buradadır İnsan bir şeyler ortaya koyduğunda, kendini mutlu hisseder İşe yaradığını bilemenin huzurunu yaşar

Hayatta birçok engelle ve sorunlarla karşılaşabiliriz Tek çıkış yolu çok çalışmaktır Çalışmak ve azim her daim başarıyı getirir Bizler iyi bir hayat istiyorsak, mutlaka çok çalışmalıyız Unutmayalım ki “İnsan ancak çalıştığını kazanır” (Hz Mevlana)


Barış İçin Savaş Sözü Ne Anlama Gelir? Kısa Yazı Kompozisyon ve Makale

$
0
0

13-12-2013 18-50-01

Öncelikle barış için savaş sözü nedir ne demektir kısaca bir fikir elde etmek ve yüzeysel olarak anlamak için ünlü sözlük sitesi Ekşi Sözlük’ten bir kaç yorum paylaşmak istedim. Bunun hemen ardında sizlere barış için savaşmak sözü doğru mudur yanlış mıdır anlamanız için  savaş ve barış ile ilgili harika yazılar ve kompozisyon örnekleri paylaştım.

*savaşmak için varolan bahane..eğer amaç barışsa, ve insanlar buna meyilliyse savşmanın gereğini anlamak mümkün değildir..illa ki kanlar dökülüp, kayıplar verip, kalpleri mi kırmak gerekir sonunda barışmak için..bu insanoğlunun yapmak istediği olaya geçirdiği kılıftır

*barışı getirmenin yolunun savaştan geçmek zorunda olduğu durum…

*”kavgayı ayırmak için kavga etmek” ile eş anlamlıdır.

*bir turk ordusu klasigi olarak:

*’baris: iki savas arasindaki durum, savasa hazirlik ani’

Barış İçin Savaş Sözü Sizce Neyi Amaçlamaktadır ?

Bu dünyada en önemli olan şey barıştır. Günümüzde her toplum varlığını oluşturmuş ve bu dünyadan neredeyse tüm ülkeler payına düşeni almıştır. Artık dünyamızda savaştan uzak durulmalı, insanlar savaşlar sebebiyle hayatlarını kaybetmemelidir.

İnsan kişisel varlığı içinde çok özeldir ve insan sadece insan olduğu için çok özel ve değerlidir. Hiçbir insan dini, dili, ırkı nedeniyle küçük görülmemeli ve aşağılanmamalıdır. Her toplum birbirine eşittir, tüm insanlar aynı haklara sahiptir. Dünyada barıştan daha güzel hiçbir şey yoktur. Bu nedenle herkes dünya barışı için mücadele etmeli bu uğurda deyim yerindeyse kişisel bir savaş vermelidir. Tüm insanların huzur ve mutluluk içinde yaşadığı bir dünya hepimizin özlemidir.

Barış için savaş sözü barış uğrunda verilecek mecazi mücadeleyi anlatmaktadır. İçinde bir tezatı barındırıyor gibi görünse de barış için kişinin kendisiyle verdiği mücadele savaşların en hatta tek olumlu olanıdır. Bu dünya hepimizin dünyasıdır ve bu dünyaya güzellik ve mutluluk katmak için herkes elinden geleni yapmalıdır.

Barış İçin Savaş Ne Demektir Anlamı Hakkında Kısaca Bilgi Verdik.

‘Barış için savaş’çılar kusura kalmasın

Kim için savaşıyorlar” sorusu sorulmaya başlanmışsa ‘barış için savaş’ doktrini çökmüştür. Barış için savaşmıyorlarmış demek ki.
Terörü mazur gösteren gerekçelerin başına ne geldi, akıbetleri ne oldu, bir düşünün. Hani hak aramak için dağa çıkmışlardı, piknik yapmaya değil? Hani savaşa âşık oldukları için değil, mecbur bırakıldıkları için öldürüyorlardı? Hani saldırgan oldukları için değil, askeri operasyonlara karşı aktif savunma pozisyonunda kaldıkları için vuruyorlardı? Hani geçerli mazaretleri vardı, meşru nefsi müdafaa yapıyorlardı? Hani akan kanın durması isteniyorsa, önce devlet operasyonları durdurmalıydı? Hani çatışmasızlığı bozan devletti, PKK değil? Hani savaş politikası yürüten devletti, PKK değil? Hani çözümsüzlük isteyen devletti, PKK değil? Hani onlar masumdu, onlar suçsuzdu, onlar barış istiyordu? Başka bir günahları yoktu hani? Hatta hani savaşmaktan başka seçenekleri yoktu, devleti barışa razı etmek için savaşıyorlardı?
Fakat ‘Bu hangi PKK’ydı? Kimse bilmiyor şimdi. Bir katliam bütün mazeretleri geçersiz kıldı. Gerekçeciler sustu, bize bir şey demiyorlar şimdi.

Dağdakiler tarafından kurşuna dizildi 
‘Barış için savaş’ repertuvarı, dağdakiler tarafından Çukurca dolaylarında kurşuna dizildi. Teröre mazeret üretme, gerekçelendirme, anlayış geliştirme ve hatta haklılaştırma siyaseti hükmünü kaybetti. Dağdakiler, o siyasi söylemin üzerine kanlı mürekkeple silinmez bir damga vurdu. Üzerinde “Bundan böyle hükümsüzdür, geçmez” yazıyor.
‘Barış için savaş’, talihsiz bir kanmaca ve kandırmaca. Çünkü kastedilen, ‘Kandil Barışı’ sağlanana dek savaşmakmış. Kandil koşullarında, dağdakilerin askeri zaferiyle gelecek bir barışmış kastedilen. Meğer ‘barış için savaş’, Kandil’in savaşı kazandığı, diğer tarafın kaybettiği şartlarda barış yapmakmış. Aslında barış değil zafermiş istenen.
Kürt kimliğinin tanınması mı, hak ve özgürlüklerin verilmesi mi, demokratikleşmenin tamamlanması mı? Bunları kazanç hanesine kabul etmiyor, zaferden saymıyor dağdakiler.
Yeni anayasa çalışmalarının resmen başladığı gün Çukurca’da anlaşıldı ki, terörün varlık sebebi olarak öne sürülen talepler birer aldanmaca veya aldatmacaymış. Kandil hangi şartlarda kazanmış olacak, söyleyebilen yok şimdi.
Kendi tabiriyle ‘Kürt sokağının müthiş ikilisi’nden biri olan Cengiz Çandar bile “PKK’nın arkasında kim var” sorusunu sormak zorunda kalıyor. Çukurca’da gördüğümüz PKK’yı tanıyamıyor Çandar, “Bu hangi PKK” diye soruyor. Katliamın ertesi günü yazdığı yazı, şu satırlarla bitiyordu: “PKK, hiçbir zaman bir ‘hayır kuruluşu’ olmadı. Doğduğu günden beri şiddeti araç olarak kullanıyor. Dolayısıyla, şiddet kullanmasında, Türkiye’yi istikrarsızlığa sevk etmek isteyen kim varsa onlar tarafından kullanılmak istenmesinde şaşılacak hiçbir yan yok. Mesut Barzani, Erdoğan’ı arayarak Çukurca eylemini ‘Türk-Kürt kardeşliğine karşı’ olarak nitelemiş. Şayet Mesut Barzani’nin kodlarını biliyorsanız, bu sözleriyle ‘Hangi PKK?’ diye sorarak, ‘PKK’nın arkasındakileri’ Tayyip Erdoğan’ın kastettiği yönde işaret ettiğini anlarsınız.”
Demek ki, Kandil barışı, aynı zamanda kim olduklarını bilmediğimiz başka güçlerin de barışıymış. Onların Türkiye’yi mutlak yenilgiye uğrattığı koşullarda varılacak bir barış.
Demek ki, PKK’yı işlediği cinayetlere azmettiren sözüm ona özgürlük mücadelesinin, hak davasının başka şerikleri, azmettirici başka çıkar sahipleri de varmış.
Ezcümle; barış için savaşı savunmak, siyasi münafıklıkmış, onu anladım. Kandil barışı, sadece PKK’nın askeri olarak kazandığı şartlarda sağlanacak bir barış demek de değilmiş. PKK’nın arkasındaki güçlerin de kazançlı çıktığı bir savaşı savunmakmış onun aslı.
Ben hâlâ çözüme inancımı yitirmedim. Ama ‘barış için savaş’a inananların bütün inandırıcılıkları silinip gitti gözümde. Kusura kalmasınlar!

Savaş İle Barış Kompozisyon

Barış içinde yaşamak son derece önemli bir ihtiyaçtır. İnsanlar barış ortamında daima huzurlu ve mutlu olur. Savaş ise insanı huzursuz ve mutsuz eder.

Tarihe baktığımızda iki büyük dünya savaşı olduğunu görürüz. Bu iki büyük dünya savaşında da oldukça büyük kayıplar verilmiş, ağır silahlar kullanılmış ve psikolojik olarak derin yaralar geriye kalmıştır. Savaşın çevreye verdiği zarar insanlarda büyük ve önemli etkiler bırakmaktadır. Savaş her yerde kötüdür. Çünkü ardında hep gözyaşı bırakır.

Barış içinde yaşamak, toplumu güçlendirdiği gibi, hayatı da kolaylaştırır. Savaş yerine barışı seçmek hayatı ve güzellikleri seçmektir. Toplumsal barış ve uzlaşma iyi yaşamanın şartıdır. Atatürk barışın insan ve toplum hayatında ne kadar önemli olduğunu belirtmek için “Yurtta barış dünyada barış” demiştir. Demokrasi, özgürlük, dayanışma, paylaşma, birlik içinde olma barışın sağlanması açısından son derce önemlidir.

Barış içinde yaşamak dünyada ve toplumda en önemli ölçütlerden birisidir. Barış tacı, saltanat tacıyla kıyaslanamayacak kadar güzel ve değerlidir. (Epicure)

Ülkemiz ve dünya için barışın önemi

İnsanoğlu yeryüzüne geldiğinden beri sürekli olarak maddi ya da manevi sebeplerden dolayı savaşlar yaşanmıştır. Devletler arasındaki anlaşmazlıklar genellikle maddi menfaat çatışmalarından kaynaklanırken bireyler arasında manevi sebeplerle de çatışmalar çıkabilmektedir.

 

Barış, toplumsal yaşam ve ülkeler arası ilişkiler açısından çok önemlidir. Savaşlar ülkelerin hem maddi hem de manevi anlamda büyük zararlar görmelerine sebep olur. Ülkeler servetlerini rakip gördüğü devletleri yok etmek için harcarlarken, kendi halkını da sefalete sürüklerler. Dünya üzerinde huzur ve refah ortamı bozulurken insanların birbirlerine güvenememesi ve daima şüphe içinde yaşamalarına sebep olur. Dünya tarihini incelediğimizde yüzlerce savaş ve her savaşın binlerce acıklı öyküleriyle karşılaşırız. Sevdiklerini bir hiç uğruna kaybeden analar, eşler ve en önemlisi yetim büyümek zorunda kalan masum çocuklar.

 

Savaşların yaşanmasının en büyük sebebi “hırs” denen o kötü duygudur. Hırs, hep daha fazlasını istemek elindekiyle yetinebilmesini bilememektir. Oysaki insanoğlu adaletli paylaşmayı bilmiş olsa dünyanın kaynakları herkes için yeterlidir. Adalet ve başkalarının haklarına saygı duymayı gerçek anlamda insanoğlu öğrendiği zaman barış ve güzellikler evrenin her yanına yayılacaktır. İnsanlar birbirleriyle paylaşmanın tadına vararak korkularından ve bencilliklerinden kurtulacaklardır. Savaş denen o karanlığı yırtarak aydınlık ve güzel günleri birbirleri ile yaşayacaklardır.

 

Savaş, acılar ve hıçkırıklar dolu bir olaydır. Bunun en kötü yüzünü şüphesiz bu savaş denen illeti yaşamak zorunda kalmış olanlar bilir. Savaşı yaşamış olanların en başında ise hiç şüphesiz askerler vardır ve o askerler barışın değerini hepimizden çok iyi bilir. İşte o askerlerin en büyüklerinden olan Gazi Mustafa Kemal ” Yurtta barış, dünyada barış” diyerek bize en güzel öğüdü verirken en doğru  yolu da gösteriyor.

Barış İle İlgili Kompozisyon

Barış ile ilgili kompozisyon / yazı

Barış, Bir çırpıda ağzımızdan çıkan bu kelime insanoğlu için büyük bir öneme sahiptir. Barış aynı zamanda insanlık, medeniyet, gelişim ve salt mutluluk anlamına gelmektedir.

İnsanoğlunun tarihi incelenirse en güzel günlerin dönemlerin hep barış dönemlerinde yaşandığına şahit olursunuz. Barışın karşıtı olan savaş her zaman açgözlülük, tahammülsüzlük ve kendini beğenmişlik temelli olarak çıkmıştır. Aslında en büyük savaşlar o doyuramadığımız insani egolarımız ve kendi bencilliğimizdir. Zengin ülkeler daha zengin yaşayabilmek ve ya en azında o çizgiyi kaybetmemek için kaç kere savaş çığırtkanlığı yaparak barışı bozmuşlardır diye bir tarih kitaplarını karıştıracak olsanız ismi farklı ancak niyeti aynı o kadar çok barışı bozmak için sebep bulursunuz ki şaşırır kalırsınız.

O halde herşeyin başı olan kişisel eğitim yine burada devreye giriyor. Gelecek yüzyıllarda belkide ülke sınırları olmayacak belki de en büyük suç ayrımcılık ve savaş çığırtkanlığı olacak. İnsanlık mutlaka o düzeye eninde sonunda ulaşacak ancak bu gelişmeyi biz görebilecekmiyiz işte bu şüpheli…

Barış ne olursa olsun korunabilen bir durum olduğu unutulmamalıdır. Barışı keyfi ve ya açgözlülükleri sebebi ile bozacak her türlü şerden uzak durabilmeyi başarabilmek için herkesin dirayetli olması şarttır aksi halde insanoğlu bir felakete doğru kendi elleri ile sürüklenecektir.ü

Tüm dünyaya barışın hakim olduğunu düşünerek gözlerinizi kapatın. Sınrıların olmadığı farklılıkların zenginlik ve güzellike kabul edildiği kimsenin kimseden üstün olmadığı sanatın, insanlığın edebiyatın öncelikli olduğu bir dünya. Bunlar hayal değil yakın ve ya uzak bir gelecekte olacak ancak ilk şart barış…

Savaş ve Barış ile ilgili kompozisyon

Barış içinde yaşamak son derece önemli bir ihtiyaçtır. İnsanlar barış ortamında daima huzurlu ve mutlu olur. Savaş ise insanı huzursuz ve mutsuz eder.

Tarihe baktığımızda iki büyük dünya savaşı olduğunu görürüz. Bu iki büyük dünya savaşında da oldukça büyük kayıplar verilmiş, ağır silahlar kullanılmış ve psikolojik olarak derin yaralar geriye kalmıştır. Savaşın çevreye verdiği zarar insanlarda büyük ve önemli etkiler bırakmaktadır. Savaş her yerde kötüdür. Çünkü ardında hep gözyaşı bırakır.

Barış içinde yaşamak, toplumu güçlendirdiği gibi, hayatı da kolaylaştırır. Savaş yerine barışı seçmek hayatı ve güzellikleri seçmektir. Toplumsal barış ve uzlaşma iyi yaşamanın şartıdır. Atatürk barışın insan ve toplum hayatında ne kadar önemli olduğunu belirtmek için “Yurtta barış dünyada barış” demiştir. Demokrasi, özgürlük, dayanışma, paylaşma, birlik içinde olma barışın sağlanması açısından son derce önemlidir.

Barış içinde yaşamak dünyada ve toplumda en önemli ölçütlerden birisidir. Barış tacı, saltanat tacıyla kıyaslanamayacak kadar güzel ve değerlidir.
________________________________________________________________________

Bir tek çocuğun hayatını kurtarabileceğimi bilsem vatanımdan, bayrağımdan, dinimden, ırkımdan vazgeçerim

Bir Kürt çocuğunu bir Türk çocuğundan, bir Yahudi çocuğunu bir Arap çocuğundan, bir Amerikalı çocuğu bir Iraklı çocuktan ayırt etmem

Hiçbir çocuğun ölümü sevindirmez beni

Onların hepsi çocuk

Vurulup yıkıldıklarında, sönmekte olan gözleriyle son kez hayata bakıp başları toprağa düştüğünde, onlar sadece ölü çocuk oluyorlar

Hep merak ederim, eğer “savaş ilan edenlerin ve savaş kışkırtıcılığı yapanların çocukları cephenin en ön mevzilerindeki ilk birlikte yer alacaklar” diyen bir kural olsaydı, tarih bu kadar çok savaşa şahit olur muydu?

Yarın sabah yapılacak ilk saldırıda ölecek ilk askerin kendi oğlu olduğunu bilerek kaç siyasetçi, kaç general savaş kararı verecek, kaç gazeteci “hadi çocukları cepheye gönderelim” diye bağıracaktı

Savaş isteyecekler miydi o zaman?

Savaşa gönderecekler miydi çocukları?

Ve eğer aralarından biri, ilk ölecek askerin kendi çocuğu olacağını bilerek savaşa karar verecek olsaydı onu “bir kahraman” olarak mı yoksa “oğlunun ölümüne kayıtsız kalan taş kalpli bir canavar olarak mı” görecektik?

Soracak mıydık kendimize, “yeryüzünde insanın evladından daha kıymetli bir toprak parçası var mı?” diye

Her savaşta ilk ölen bir çocuk var

O “başkasının” çocuğu olduğu zaman mı savaştan rahatça sözediliyor?

Siz bir insanın savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?

Önce bir vınıltı duyulur, uğursuz, ürkütücü bir vınıltı, başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın, o vınıltı ani bir homurtuya dönüşür sonra, bir karaltı süratle yaklaşır ve dehşetli bir patlamayla etrafındaki hava boşalır, kolların, bacakların patlamanın olduğu yerden uzaklaşan havanın korkunç çekim gücüyle yerlerinden koparılır, alevler içinde yanan bedenin dağılır

Böyle ölüyor çocuklar

Bazen bir mayına basıyorlar, son duydukları madeni bir mekanizmanın sesi oluyor ve bütün etleri, kasları, damarları parçalanarak havaya uçuyor

Gözlerine giren mermiler, ciğerlerine saplanan kurşunlar

Kan gırtlaklarına doluyor

Niye ister bazı insanlar çocukların böyle ölmesini?

Vatan için mi, din için mi, bayrak için mi?

Aynı tanrıya ayrı dillerde yakaran insanların, “Allah için” birbirlerini öldürmesi çok mu uygun dine?

İlk ölecek asker kendi çocuğu olduğunda kaç dindar böylesine büyük bir istekle destekleyecek savaşı?

Her biri çocuğunu kurban eden bir Hazreti İbrahim mi olacak?

Dünya peygamberlerle mi dolu?

Eğer öyleyse bu zulüm, bu kan, bu korkunç düşmanlık bunca peygambere rağmen nasıl var oluyor?

Sonsuz kainatın en uzak, en ücra, en ıssız köşelerindeki küçücük mavi bir gezegenin üstündeki canlılar neden yaratıldıklarından beri birbirlerini öldürüyorlar?

Niye içimizde tükenmeyen bir öldürme isteği var?

Ve, niye her toplum “öldürenleri ve öldürtenleri” alkışlıyor?

Tolstoy’un muhteşem eseri Savaş ve Barış’ta, Prens’in karısı edebiyat tarihinin en olağanüstü karakterlerinden biri olan Pierre’e anlamaya çalışarak sorar:

- Hiç anlayamıyorum, neden erkekler savaşsız yaşayamaz? Niye biz kadınlar böyle bir şey istemeyiz, niye bizim buna ihtiyacımız yoktur?

Bir başka sayfada, ertesi sabah meydan savaşına katılacak olan Prens Andrew’ın düşünceleriyle karşılaşırız

O gecenin son gecesi olabileceğini, ertesi gün ölebileceğini düşünür

Birçoklarıyla birlikte ölümün onun da kapısını çalabileceğini aklından geçirirken hayal kurmaya başlar, ertesi gün savaş kaybedilirken kendisi ortaya çıkacak, yeni bir saldırı planı ortaya koyacak, emrine verilen kuvvetlerle düşmana saldırıp onları bozguna uğratacak, bunun üzerine ordu kumandanlığına getirilecektir

İçindeki bir ses “sonra ne olacak” diye sorar ona, “bütün bunları yaparsan sonra ne olacak?”

- Sonra ne olacağını bilmiyorum, der Prens kendi kendine, bilmek de istemiyorum Ama bütün bu şanı şöhreti, insanlar tarafından sevilmeyi istiyorsam ve hayatta tek istediğim buysa, sadece bunun için yaşıyorsam, bu benim suçum değil Evet, sadece bunu istiyorum Bunu kimseye söyleyemem ama, aman tanrım, bütün yapacaklarımı şanı şöhreti çok sevdiğim için mi yapacağım? Ölüm, yaralanma, ailemi kaybetme ihtimali, hiçbirinden korkmuyorum Bütün sevdiklerimden, bu ne kadar aykırı görünürse görünsün, bir zafer anı için, hiç tanımadığım insanların hayranlığı için vazgeçmeye hazırım

Bunun için mi savaştı erkekler binlerce yıl?

Diğer erkeklerin saygısını ve hayranlığını kazanmak için mi?

Bunun için mi öldürdüler?

Bunun için mi öldürttüler?

Prens Andrew, başkalarının hayranlığını kazanmak, şana şöhrete ulaşmak, erkekçe bir saygı görmek için kendi hayatını tehlikeye atmayı hayal ediyordu, bunlar için kendi hayatından ve ailesinden vazgeçmeye razı oluyordu ama bugünkü “kahramanlar” cephelerden çok uzaklarda gizliler, kendi hayatlarını değil çocukların hayatlarını tehlikeye atıyorlar, kendi ailelerini değil başka insanların ailelerini acılara sokuyorlar

Bugünkü kahramanlardan hangisi, hangi başkan, hangi lider, hangi önder, ilk ölecek olan kendi çocuğu olacak olsaydı bu savaşı başlatacaktı?

Hangisi, Prens Andrew gibi kendisiyle yüzleşme cesareti gösterebilecekti?

Hangisi, “binlerce genç çocuğu sırf kendime şan şöhret sağlamak için ölüme gönderiyorum, adımı taçlandıracak bir zafer anı için binlerce insanı ölümün kucağına bırakıyorum” diyecekti?

Ve hangisi, “yıkılmış binaların, çökmüş evlerin, göçmüş mağaraların içinde ölen çocukların hayatını, o çocukları öldürten silahları yapanların servetlerini biraz daha arttırmak, yaptığım gizli anlaşmalarla kanı paraya çevirmek için feda ediyorum” diyebilecekti

“Barış” konulu bir kompozisyon

Kızım Gülsena İlköğretim 6. sınıfta  Türkçe sınavındaki “Barış”  konulu kompozisyonu aynen yazıyorum.

 

MUTLULUĞUN KAYNAĞI

 

Barış, mutluluğun kaynağıdır bence. Barışın kardeşliğin olduğu yerlerde hep gülen yüzlere yer vardır.

Barış aslında bir geleceğin temelinide oluşturur.Bunu şöyle açıklayabiliriz:Eğer geçmi,şte yapılan birçok savaşın sonunda barış antlaşmaları yapılmasaydı, şu an başka ülkelerle çalışıp,kazanıp,büyüyemezdik. Veya şu an hala savaşlar devam etseydi, “Barış” kavramı olmasaydı sokaklara çıkıp hiç korkmadan rahatça gezip, dolaşabilirmiydik?

İşte barış o kadar  önemli bir şey ki  hayatımızı,geleceğimizi dahi yönlendirebiliyor. Gelecekte biz onlara belki de onlar bize muhtaç olacaklar. Fakat aramızda “kin,nefret,düşmanlık” kavramları oldukları sürece bunun bir önemi yok.

Mutlu olmak istiyorsakdallarımızı,yapraklarımızı barışa,kardeşliğe uzandıralım!

Kısaca Sıvıların ve Gazların Basıncı İletme Özellikleri Özet Konu Anlatımı

$
0
0

sıvı gaz basınç

Sevgili öğrenci arkadaşlarım, sitemize hoşgeldiniz. Bu yazıda sizlere sıvılarda ve gazlarda basınç ile ilgili bir konu olan sıvıların ve gazların basıncı iletme özellikleri hakkında hem kısa hem de uzun (detaylı) açıklamaların yer aldığı bir paylaşımda bulunacağım.

Eğer bu konudaki bilgileri yetersiz ve hatalı bulursanız ya da herhangi bir sorunuz varsa, yorum yazarak bana bildirmenizden memnun olurum ve gerekli düzeltmeleri veya eklemeleri en kısa sürede yaparım. Kolay gelsin ve başarılar dilerim…

Sıvıların kendilerine uygulanan basıncı daima her biçimde iletirler. Gazlar ise bulundukları kaba basınç uygulamaktadır. Ayrıca sıkıştırabilirler. Evlerde kullandığımız gazlar daima basınca dayanıklı tüplerde saklanır.

Hayatımızda olmazsa olmazlardan biri niteliğindeki hava basınç uygular. Ancak dışarıda basınç uygulanan havayı içimize çektiğimiz vakit hava basıncı ile dengelenir. Bu, bizim basıncı hissetmemize neden olmaktadır. Örneğin; uçağa binildiğinde uçak yükselir ve dışarıda basınç düşer içimizdeki basınç ise artar.

Sıvı maddelerdeki basınç tamamen maddenin derinliği, özkütlesi ve yerçekim ivmesiyle ilişkilidir. Örneğin bunun bir ispatı şudur ki; baraj duvarlarının alt kısımları daha kuvvetli ve kalın olarak inşa edilir. Çünkü suyun derinliği artınca basınçta paralel olarak artış göstermektedir.

Sıvı ve gaz halindeki maddelerin basıncı iletme özelliğinden yola çıkarak teknolojide kullanılan alanları şu şekildedir; balon, kompresör, zeplin, klima, pnömotik, cam kesme aleti, hidrolik aletler ve havalı fren sistemleridir.

SIVI VE GAZLARIN BASINCI İLETME ÖZELLİKLERİNİN TEKNOLOJİDE KULLANIM ALANLARI NELERDİR?

1-SU CENDERESİ
Yüklü bir akümülatör, bir tulumba veya bir kompresör yardımıyla bir akışkanı sıkıştırarak basınç elde eden ve sıvıların basınç iletme özelliğinden yararlanılarak yapılan araçlara “su cenderesi “ denir. (hidrolik cendere de denir)
Su cenderesi; kesit alanları farklı ve basınca dayanıklı iki borunun tabanlarının birleştirmesiyle oluşan bir bileşik kaptır.

 

Su Cenderesinin Kullanıldığı Yerler
Pamuk, ot , saman gibi maddeleri balya yapmak
Kağıt sıkıştırmak
Zeytin, pamuk gibi bitkilerin tohumlarından yağ çıkartmak
Üzüm sıkmak
Çelik vb metalleri bükmek
Ağır yükleri kaldırmak
Salça fabrikasında domates sıkmak
Otomobil frenleri yapmak
Meyve suyu fabrikalarında meyve sıkmak
2-EMME BASMA TULUMBA
 
emme basma tulumba
Sıvıları alçak yerlerden çekmeye ya da yüksek yerlere çıkarmağa yarayan alet. Tarla sulamalarda, şehirlerin su ihtiyacını gidermekte evlerde bahçelerde, benzin istasyonlarında işe yarayan faydalı aletlerdendir.
Tulumbaların çeşitleri çoktur. Başlıcaları genel olarak iki şekilde yapılmıştır.
Emme tulumba: Bir emme tulumba aşağıdan yukarıya doğru açılan bir kapakçık ile kapanan bir deliği olan bir pistonun içerisinde hareket ettiği bir tulumba gövdesin den yapılmıştır. Tulumba gövdesi, bir emme borusu vasıtasıyla suyu yükseğe çıkaracak olan bir kuyu ile birleşmiştir.
Tulumba gövdesinden bir kol aracılığı ile yukarı çekilen piston, emme borusundan suyu da yukarı çekmiş olur. Piston, tekrar aşağı doğru bastırıldığında, bu pistonu bir yerinde bulunan kapakçıktan, piston üst bölümüne geçer. Pistonun tekrar yukarı çekilmesi ile de tulumba gövdesinin yukarı bölümünde bulunan tulumba ağzından dışarıya akıtılmış olur. Devamlı piston hareketleri ile kuyularda bulunan sular, istenen yere çıkarılmış olur.
Basma tulumba : Bu tulumba. Bir su haznesi içinde bulunan ve alt tarafı aşağıdan yukarı doğru açılan bir kapakçık ile kapalı bir tulumba gövdesinden yapılmıştır. Tulumba gövdesiyle birleştiği yerde içerden dışarıya doğru açılan bir kapakçık bulunur. Deliksiz bir piston yukarı çıkarken altında boşluk meydana gelir ve açık hava basıncı suyu tulumba gövdesi içine iter. Piston durunca kapakçık ağırlığı yüzünden tekrar düşer. Piston basılınca, çıkış borusundan su dışarı çıkmış olur.
Emme basma tulumbalar da, bu iki şeklin karması olarak yapılmıştır. Pistonun her inme ve çıkmasında devamlı, olarak su akması sağlanmış olur.
3-BAZI BİTKİ VE MEYVELERİN YAĞINI VE SUYUNU ÇIKARMADA KULANILAN SIKICI MAKİNELER
 
meyve suyu sıkma makinesi
Meyve suyu  elde etmek için meyvelerin  sıkılması gerekiyor.Meyve suyu sıkma makineleri
Aynı prensiple çalışmaktadır.
4-YIKAMA YAĞLAMADA KULLANILAN MAKİNE
 
hidrolik kriko
 Yıkama yağlama yapan işyerlerinde arabaları kaldırılması için gerekli olan makine  sıvı ve gazların basıncı iletme özelliğinden yaralanılarak yapılmıştır.
5-HİDROLİK FRENLER
 
hidrolik fren

İşin fiziksel hesaplamalarına girmeden çalışma mantığını kısaca anlatmaya çalışayım. Bir borunun dar olan ucundan sıvıya basınç uygularsanız ve bu sıvı borunun daha genişçe yapılmış diğer ucundan çıkarken başta uygulanmış olan kuvvetten çok daha fazla itme gücüne sahip olur. Temel olarak hidrolik sistemi bu şekilde çalışır.

Gazların basıncı iletme özelliklerinin teknolojideki kullanım alanları

Birazda gazların basıncı iletme özelliklerinden bahsedelim. Aslında gazlar sıvılara göre çok daha az kullanılmaktadır. Gazların basıncından daha çok parfüm, tüp gaz gibi sistemlerde kullanılır. Küçük hacimlere basınçla doldurulan gaz daha sonra küçük bir dokunuşumuzla dışarı çıkmaktadır. Basınçlı ortamdan dışarı çıkan gazı istediğimiz gibi kullanırız.
Ayrıca gazların basıncı iletmesini şu şekilde deneyebilirsiniz. Üstü düz ve parlak bir masanın üstünü ıslak bir bezle silin. Daha sonra naylon bir poşeti üzerine serin. Sıkıca bastırın göreceksiniz ki naylon ve masa arasında kalan hava naylonun masada yapışmasını ve sıkıca durmasını sağlar.

LPG(tüpgaz)yangın söndürme ve oksijen tüplerinde gazlar sıvılaştırılmış olarak depolanır bu tüplerin vanaları açıldığında yüksek basınçtan kurtulan sıvı gaz hale gelerek dışarı çıkar.

Pipetler ve elektrik süpürgeleri de örnek olarak gösterilebilir.

Sıvıların ve Gazların Basıncı ders notu konu anlatımı için tıklayınız.

Sıvıların ve gazların basıncı iletme özelliklerinin teknolojide kullanım alanları?

Sıvı ve gazların basıncı iletme özellikleri günümüzde sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle sıvıların basıncı iletme özelliklerinin teknolojide kullanım alanları bir hayli geniştir. Örneklerle anlatmak gerekirse arabaların günümüzdeki fren sistemleri sıvıların basıncı iletme prensibi ile çalışır.

Ayrıca buzhane gibi soğuk hava depolarında çalışan yük taşıma araçları pistonlar içindeki sıvı yağlara uyguladıkları küçük basınç ile büyük yükleri kaldırmaktadırlar. Sıvılar basıncı katlayarak iletebilmektedir. Bu özellikleri sayesinde uyguladığımız küçük kuvvetlerle büyük işler yapabiliriz.

Aksi halde bizim o yükleri kaldırmamız, arabaların frenlerinin ayağımızın hafif bir dokunuşu ile durması çok zor olurdu. Birazda gazların basıncı iletme özelliklerinden bahsedelim. Aslında gazlar sıvılara göre çok daha az kullanılmaktadır. Gazların basıncından daha çok parfüm, tüp gaz gibi sistemlerde kullanılır. Küçük hacimlere basınçla doldurulan gaz daha sonra küçük bir dokunuşumuzla dışarı çıkmaktadır. Basınçlı ortamdan dışarı çıkan gazı istediğimiz gibi kullanırız.

Ayrıca gazların basıncı iletmesini şu şekilde deneyebilirsiniz. Üstü düz ve parlak bir masanın üstünü ıslak bir bezle silin. Daha sonra naylon bir poşeti üzerine serin. Sıkıca bastırın göreceksiniz ki naylon ve masa arasında kalan hava naylonun masada yapışmasını ve sıkıca durmasını sağlar.

sıvıların ve gazların basıncı iletme özellikleri teknolojide kullanım alanları

sıvıların ve gazların basıncı iletme özelliğinden yararlanılarak yapılan araçlar

sıvıların ve gazların basıncı iletme özelliklerinin teknolojidek

sıvıların basınç iletme özelliği

sıvıların ve gazların basıncı iletme özelliklerinin teknolojideki kullanım alanları

sıvıların ve gazların basıncı iletmesi

sıvıların ve gazların basıncı iletme özelliklerinin kullanım alanları

 

 

Kısaca Anlaşılır Şekilde Dünyanın Hareketleri Nelerdir 21 Haziran – 21 Mart 21 Aralık – 23 Eylül Basit ve Güzel Konu Anlatımı Özet

$
0
0

hareket.gif (393×244)

Merhaba arkadaşlar, Coğrafya dersi için kısa ve kolay anlamak için basit olarak açıkladığımız konu anlatımlarının yer aldığı köşemize hoş geldiniz.

Bugünkü ders notumuzda  dünyanın hareketlerinden söz edeceğiz. Şimdi fazla zamanı olmayanlar ve uzun uzun okumayı çok sevmeyenler ve kısaca anlatımlardan hoşlananlar için Dünyanın Hareketleri konusunu bir kaç paragrafta özetlemeye çalıştık.

Yok eğer dünyanın hareketleriyle ilgili daha detaylı ve ayrıntılı bilgi arıyorsanız, o zaman sizleri sağdaki kaydıraç çubuğunu  aşağıya doğru çekerek sayfanın alt kısımlarına doğru ilerlemeye davet ediyoruz. Çünkü bu kısımda oldukça kapsamlı ve konunun her noktasına parmak basan ayrıntılı anlatımlar yer almaktadır. Umarım faydalı olur…

Dünya iki şekilde hareketini sağlamaktadır. Bunlar; kendi ekseni etrafında dönme hareketi ve yıllık güneş hareketleridir.

Dünyanın kendi eksenin etrafında dönmesi olayı günlük hareket olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca dünya kendi etrafında dönerken batıdan doğuya doğru hareket eder. Bir dönüş tam 24 saatte sona erer.  Bu süreyi ise biz bir gün olarak tanımlarız. Dünyanın bu dönüşü sonucunda iki tür hız oluşur. Bunlar açısal hız ve çizgisel hız’dır. Dünya yuvarlaktır. Bu nedenle güneşe bakan kısım aydınlık yaşanır. Buna göre de diğer yüz karanlık olur.

66.jpg (520×268)

Dünya batıdan doğuya doğru döner bilgisinden yola çıkarak güneşin doğudan doğup batıdan battığını çıkarabiliriz. Güneş ışınlarının bu dönüşü esnasında oluşan düşme açıları değişmektedir. Güneş ışınları akşam eğik öğlen ise dik olarak yeryüzüne düşer.

Dünyanın güneş etrafındaki hareketi için gittiği yol, yörünge olarak tanımlanır. Dünyanın izlediği yörünge 939 milyon kilometredir. Dünya, güneşe 149,6-5 milyon km uzaktır. Dünyanın şekli kapsamında yörünge bir şekil almıştır.

Yarım küreler aynı anda ısınıp soğumaz. çünkü bu bölüme güneş aynı açıyla ışınlarını göndermez. Bu günler mevsimlerin başlangıcı olarak nitelendirilmektedir. Diğer bir ifadeyle gündönümüdür. 21 Mart-23 Eylül tarihlerine ekinoks, 21 Aralık- 21 Haziran tarihlerine ise solist tarihleri denmektedir. Bu tarihlerin özelliklerinden biri gündüzlerin uzamaya gecelerin kısalmaya başladığı zamanlardır.

2afbjt4.jpg (662×617)

yorunge-1.gif (482×301)

Dünya’nın Hareketleri

Dünya’nın Günlük (Eksen) Hareketi 

Dünya batı-doğu doğrultusunda kendi ekseni etrafında hızla dönerek 24 saatte günlük hareketini tamamlar. Bu harekete eksen hareketi de denir.

Dünyanın küresel şekli dönüş hızında farklılaşmalara neden olur. Ekvatorda hız 1670 km/saat olur iken kutuplara gidildikçe hız azalır. Kutup noktalarında sıfır olur. Bunun sonucunda;

- Güneşin doğma ve batma anı ekvatordan kutuplara uzar.
- Aynı boylam üzerindeki tüm noktalarda yerel saat aynı olur.

Günlük Hareketin Sonuçları

1. Gece ve gündüzler oluşur.
2. Yerel saat farkları ortaya çıkar.
3. Doğu ve batı yönleri ortaya çıkar.
4. Dünya üzerinde herhangi bir yer, güneş ışınlarını gün içinde farklı açılarla alır.
5. Günlük sıcaklık ve basınç farklarının oluşması.

Bunun sonucunda da:
- Mekanik çözülme artar.
- Meltem rüzgarları oluşur.

6. Sürekli rüzgarların yönlerinde sapmalar olur.
7. 30° ve 60° enlemlerinde dinamik basınç kuşakları oluşur.
8. Okyanus akıntılarında sapma ve halkalar oluşur.
9. Aynı enlem üzerinde, Güneş farklı zamanlarda doğup batar.

Dünya’nın Yıllık (Yörünge) Hareketi 

Dünyanın yörüngesi elips şeklindedir ve gün çevresindeki bu yörüngede 365 gün 6 saatte turunu tamamlar.

Güneş bu elipsin büyük çapı üzerinde ve odaklardan birinde yer alır. Bu yüzden Dünya Güneşe bazen yaklaşır (Günberi: 3 Ocak) bazen de uzaklaşır (Günöte: 4 Temmuz).

Bu uzaklaşma ve yaklaşma mevsimlerin oluşumunu etkileyecek kadar önemli değildir. Sadece kuzey ve güney yarıküreler arasındaki mevsim sürelerinin farklı olmasına neden olur. Mevsimler Güneş ışınlarının düşme açısıyla ilgilidir. Bu açının değişmesinin nedeni ise Dünyanın Ekseni ile yörünge düzlemi (Ekliptik) arasındaki açıdır. (66°33′). Ekvator düzlemi ile Ekvator yörünge düzlemi arasındaki açı da buna bağlı olarak oluşur. (23°27′)

Eksen Eğikliğinin Sonuçları:

1. Mevsimler oluşur.
2. Güneş ışınlarının düşme açısı zaman içerisinde değişir.
3. Gece – gündüz süreleri değişir.
4. Güneş ışınlarının dik geldiği kesimlerin yıl içinde değişmesi ve Dönencelerin oluşması.
5. Kutup dairelerinin enlem dereceleri oluşur.
6. Aynı boylam üzerindeki noktalarda Güneş’in doğuş ve batış saatleri değişir.
7. Kutup noktaları ile daireleri arasında sürekli gece ve gündüzler yaşanır.
8. Kuzey ve Güney Yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır.
9. Muson rüzgarları oluşur.
10. Ekvatordan kutuplara gidildikçe gece-gündüz süreleri arasındaki farkın artması.

21 Haziran (Yaz Gündönümü)

Bu tarihte aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Kuzey Yarım Kürede Yengeç Dönencesine dik (90°) açı ile gelirse Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

21 Haziranda Kuzey Yarımkürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney yarım kürede bu sıralama olayların tam tersi yaşanır.

Kuzey Yarım Kürede;
1. Yaz mevsimi başlar.
2. Kuzey Kutup Dairesi ile Kuzey Kutbu arasında gündüzler 24 saatten fazladır.
3. En uzun gündüz ve kısa gece yaşanır.
4. Türkiye’de saat 12oo ‘de cisimlerin yıl içerisindeki en kısa gölgesi oluşur.
5. Yengeç dönencesinde saat 12 oo ‘de cisimlerin yıl içindeki en kısa gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra gündüzler kısalır; geceler uzamaya başlar.

21 Aralık (Kış Gündönümü)

Bu tarihten aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Güney Yarımkürede Oğlak Dönencesine dik gelir ve aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

21 Aralık Kuzey yarım kürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney Yarımkürede bu sırada bu dolayların tam tersi yaşanır.

Kuzey Yarımkürede;
1. Kış mevsimi başlar.
2. En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.
3. Türkiye’de saat 12oo’de cisimlerin yıl içerisindeki en uzun gölgesi oluşur.
4. Kuzey Kutup dairesi ile Kuzey kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.
5. Yengeç dönencesinde saat 12oo de cisimlerin yıl içindeki en uzun gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra geceler kısalmaya gündüzler uzamaya başlar.

21 Mart – 23 Eylül

(Ekinoks = Gece, gündüz eşitliği) Bu tarihlerden güneş ışınları. Ekvator’a dik gelir ve Aydınlanma Çemberi kutup noktalarından geçer.

Kuzey Yarımkürede 21 Mart ilkbahar, 23 Eylül sonbaharın başlangıcıdır. Güney Yarımkürede ise, 21 Martta sonbahar 23 Eylülde ilkbahar başlar ve şu olaylar yaşanır.

1. Güneş tam doğudan doğup tam batıdan batar.
2. Aynı boylam üzerindeki noktalarda güneş sadece ekinoks günlerinde aynı anda doğar ve batar (12 saat ara ile)
3. Her iki kutup noktasında da Güneş görülür.
4. Gel-git genliği en fazladır.
5. Ekvator’da cisimlerin gölge boyu sıfır olur.
6. Türkiye’de saat 12oo ‘de oluş gölge boyu cismin boyuna en yakındır.

DÜNYANIN GÜNLÜK HAREKETİ VE SONUÇLARI

DÜNYA’NIN HAREKETLERİ 

Soru çıkması itibariyle Dünya’nın iki türlü hareketi vardır:

1. Günlük (Kendi ekseni etrafındaki) Hareketi,

2. Yıllık (Güneş Etrafındaki) Hareketi.

1. DÜNYA’NIN GÜNLÜK HAREKETİ

Dünya’nın kendi ekseni etrafında tam bir devir yapmasına  Günlük Hareket  denir.

Dünya, kendi ekseni etrafında batıdan doğuya doğru döner. Bu dönüşünü 24 saatte tamamlar. Bir dönüşü için geçen bu süreye bir gün denir.   Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki hızı ekvatorda yaklaşık olarak saatte 1670 km’dir.Bu hız kutuplara doğru azalır ve kutup noktalarında 0  km olur.  Dünya’nın hızının hissedilmemesinin nedeni atmosferle birlikte dönmesidir.
   
Dünya’nın kendi ekseni  etrafında dönüşü sırasında iki türlü hız ortaya çıkar;

a)Açısal Hız:Dairesel hareket yapan bir cismin birim zamanda taranan açıya açısal hız denir. Açısal hız, her enleminde aynıdır. 24 saatte 3600 derece taranır. Bir saatte 15°, 4 dakikada 1° dir. Bundan dolayı bir boylam üzerindeki bütün noktalarda yerel saat aynıdır.

b)Çizgisel Hız:Cisimlerin birim zamanda aldığı yola çizgisel hız  denir. Dünya’nın çizgisel hızı  her enlemde aynı  değildir. Hızın en yüksek olduğu  yer  Ekvatordur  ve  saatte 1670 km’dir. Bu hız kutuplara doğru azalır ve kutup noktalarında 0 km olur.
Çizgisel hızın farklı olmasına bağlı olarak Ekvator ve çevresinde güneş hızlı doğar ve hızlı batar. Kutuplara doğru gittikçe güneşin doğuş batış süresi uzar.  Çizgisel hızın farklı olması yer çekimini de etkiler. Ekvatorda çizgisel hız ve savrulma fazla olduğu için yer çekimi az, kutuplara doğru ise çizgisel hız ve savrulma azaldığı için yer çekimi artar.

Eğer çizgisel hız  iki kat artsaydı bir gün 12 saat olurdu, böylece iki meridyen arası  yerel saat farkı 2 dakika olurdu. Çizgisel hız iki kat azalsaydı bir gün 48 saat olurdu,  böylece iki meridyen arası yerel saat farkı 8 dakika olurdu.

Dünya’nın yuvarlak  olmasından dolayı güneşe bakan yüzü aydınlık, diğer yüzü karanlıkta kalır. Dünya’nın dönmesiyle gece ve gündüz birbirini  izler. Ancak yer ekseninin yörünge düzlemine dik olmamasından dolayı  gece gündüz  süreleri yıl içerisinde değişir.

Dünya’nın aydınlık ve karanlık kısımlarını  birbirinden ayıran sınıra aydınlanma

çemberi denir.
Dünya’nın batıdan doğuya doğru dönmesi, güneşin doğu-dan doğmasına  ve batıdan batmasına neden olur. Buna bağlı olarak da ana yönler oluşur.
Günlük Hareketinin Sonuçları: 

1. Gece ve gündüz ardalanır.

 

2.  Güneş ışınlarının gün içerisinde yere düşme açıları değişir. Sabah ve akşam  güneş ışınları eğik,  öğlen vakti ise en yüksek açıyla gelir.

 

3. Gölge boyları ve yönleri değişir.

4. Günlük sıcaklık farkları oluşur. Gün içerisinde en yüksek sıcaklıklar öğleden sonra görülürken, en düşük sıcaklıklar da güneşin doğduğu andır.

5.  Gün içerisinde basınç değişimleri oluşur. Bunun sonucunda günlük  (meltem) rüzgârlar oluşur.

 

6. Kurak ve yarı kurak bölgelerde taşlarda mekanik çözülme gerçekleşir.

7.  Merkezkaç (coriolis) kuvveti oluşur. Bunun sonucunda;Sürekli  Rüzgârların ve okyanus  akıntılarının yönlerinde sapmalar meydana gelir.

8. 30 ve 60 enlemleri civarında dinamik basınç merkezleri oluşur.

9. Yerel saat farkları meydana gelir.

DÜNYANIN GÜNEŞ ETRAFINDAKİ HAREKETİ 

YILLIK HAREKET

Dünya, elips şeklindeki bir yörüngede Güneş etrafında dolanır. Bir tam dönüşünü 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna bir yıl denir.
Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketi sırasında izlediği yola yörünge  denir.

Dünya’nın yörüngesinden geçen düzleme yörünge düzlemi  veya  ekliptik  düzlem adı verilir.

Dünya yörüngesi 939 milyon km uzunluğundadır. Dünya bu yörüngede ortalama 107.118 km/h’ten  (saniyede 30 km) daha hızlı dönmektedir.

 

Dünya’nın   güneşe  olan   ortalama uzaklığı 149.5  Milyon km’dir.

Dünya’nın yörüngesi elips şeklindedir.

Bu nedenle Dünya’nın Güneşe olan uzaklığı yıl içerisinde değişir.Bu sebebten dolayı dünyanın dönüş hızında değişmeler meydana gelir ve mevsim sürelerinde etkili olur.

Dünya’nın Güneşe en yakın olduğu döneme (3 Ocak – 147 milyon km) günberi (perihel), denir, Dünya’nın yörüngedeki hızı artar ve Şubat ayı 2 gün kısa sürer. En uzak olduğu döneme (4 Temmuz – 152 milyon km) günöte  (aphel) denir,yörüngedeki hızı azalır ve yaz ayları 2 gün uzun sürer.

 

Dünya’nın Güneş’e bazen yaklaşıp, bazen de uzaklaşması  yeryüzünde sıcaklık  değişikliğine yol açmaz. Çünkü uzay boşluğunda güneş ışınlarını  tutacak  bir  gaz  yoktur.

Kuzey ve Güney yarım kürelerin farklı zamanlarda ısınıp soğumasının temel nedeni,  Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açılarıdır. Mesela Dünya’nın Güneşe en uzak  olduğu aylar olan Haziran ve Temmuz aylarında Kuzey Yarım Küre’de Yaz mevsimi yaşanır. Bunun nedeni Haziran ayında Güneş ışınlarının Kuzey Yarım Küre’de yere değme açısının büyümesidir.Ocak ayında ise yakın olmasına rağmen soğuktur çünkü ışınları eğik alır.

NOT: Yine bu konu ile ilgili dünyanın güneşe yaklaşması uzaklaşması,dönüş hızının artması azalması,ayların süresi mevsim sürelerinin değişmesi gibi olayların sebebi yörüngenin elips olmasıdır.

Dünyanın Yıllık Hareketinin Sonuçları: 

1. Güneş ışınlarının bir noktaya geliş açısı değişir.

2. Sıcaklık yıl içinde değişir.

3. Gölge uzunlukları yıl içinde değişir.

4. Güneşin ufukta doğup battığı yer ve zamanı değişir.

5. Gece ve gündüz süreleri de yıl içerisinde değişir.

6. Muson rüzgârları oluşur.

7. Mevsimler oluşur.

DÜNYA’NIN EKSEN EĞİKLİĞİ VE SONUÇLARI 

Dünya’nın eksen eğikliğinin anlaşılabilmesi için şu terimlerin bilinmesi gerekmektedir.

1. Ekliptik  Düzlem (Yörünge Düzlemi):  Dünya’nın Güneş etrafında izlediği yola Ekliptik Düzlem denir.

2. Ekliptik Eksen (Yörünge Ekseni):Ekliptik düzlemi  dik kestiği kabul edilen hayali çizgiye Ekliptik Eksen denir.

3.Dünya’nın   Ekseni:Kutuplardan  ve  yerin merkezinden geçtiği kabul edilen hayali çizgiye

Dünya’nın Ekseni denir.

4. Ekvator  Düzlemi:Dünya’yı  iki  eşit parçaya bölen hayali çizginin meydana getirdiği düzleme Ekvator Düzlemi denir.

 

Ekliptik eksen ile Dünya’nın ekseni birbiri ile çakışmaz aralarında 23° 27’ lık  bir eğiklik vardır. Bu eğikliğe Dünya’nın Eksen Eğikliği adı verilir.

Eksen eğikliği, Dünya’nın hem kendi ekseni hem de Güneş etrafındaki hareketiyle hiçbir zaman değişmez. Sadece ekinoks tarihlerinde etkisi ortadan kalkar.

Eksen Eğikliğinin Sonuçları:  

1. Mevsimlerin oluşmasına neden olur.

2. Bir noktaya düşen güneş ışınları yıl içerisinde değişir.

3. Bir noktaya dikilen çubuğun gölge boyu yıl içinde değişir.

4. Dönenceler ve Kutup Daireleri oluşur.

5. Kuzey ve Güney yarım kürelerde aynı anda farklı mevsimler yaşanır.

6. Aydınlanma dairesi sürekli yer değiştirir.

7. Gece ve gündüz süreleri uzayıp kısalır.

8. Mevsimlik sıcaklık ve basınç farkları oluşur.

9. Matematik iklim kuşakları meydana gelir.

10. Güneşin doğuş-batış saati ve yeri değişir.

 

 Eksen Eğikliği Olmasaydı:

(Ekvator düzlemi ile ekliptik üst üste çakışsaydı veya yer ekseni ekliptiği dik olarak kesseydi)

Dönenceler  ve kutup daireleri oluşmazdı.

Güneş ışınları sadece Ekvatora dik gelirdi.

Mevsim değişmesi olmazdı. Sürekli aynı mevsim hüküm sürerdi.

Aydınlanma dairesi sürekli kutup noktalarına teğet geçerdi.

Gece gündüz süreleri birbirine eşit olurdu.

Güneşin doğuş-batış konumu ve saati değişmezdi.

Kısacası; sürekli ekinoks durumu yaşanırdı.

 

Eksen Eğikliği 20°Olsaydı:

Güneş ışınlarının dik geldiği alan daralırdı.

Güneş ışınlarının düşme açısında değişim azalacağından,Ekvatoral bölgenin sıcaklık ortalaması artardı.

Kutup kuşağı ve tropikal kuşağın alanları daralırken , ılıman kuşak genişlerdi.

Yurdumuzda yazlar daha serin, kışlar daha ılık olurdu.

Kutup noktalarının sıcaklığı azalırdı.

NOT :Eksen eğikliği kaç derece ise Kutup noktalarına güneş ışınları en fazla o açıyla düşer.

Aydınlanma çizgisi daha az yer değiştireceğinden gece ile gündüz arasındaki fark azalırdı.

 

NOT :Eksen eğikliği küçüldükçe gece ile gündüz arasındaki fark azalır. Eksen eğikliği büyüdüğünde ise fark artar.

Gölge Yönü

Cisimlerin gölgesi, ışık kaynağının tam aksine düşer.

Cisimlerin Gölge Yönüne  ve Boyuna Bakarak; 

Bulunduğumuz yarım küreyi tespit edebiliriz.

Yerel saati bulabiliriz.

Güneş ışınlarının düşme açısını bulabiliriz.

Yön tayini yapabiliriz.

Enlem ve boylam derecesini tespit edebiliriz.

MEVSİMLER VE OLUŞUMU 

Mevsimler Güneş’in gün dönümü ve gece gündüz eşitliği noktaları arasından geçişleri arasındaki sürelerdir. Mevsimlerin oluşmasının temel sebebi eksen eğikliği ve Dünya’nın Güneş çevresindeki hareketi (Yıllık Hareket)’dir.

Gece ile gündüzü ayıran sınıra  Aydınlanma Çemberi  adı verilir. Dünya’nın Güneş çevresindeki hareketi sırasında, güneş ışınları  farklı  enlemlere dik  gelirken, aydınlanma dairesi, kutup daireleri ve kutup noktaları  arasında  yer değiştirir.

Aydınlanma dairesi ve güneş ışınlarının geliş açısına bağlı olarak aynı  anda farklı yarımkürelerde farklı mevsimler yaşanır. Kuzey Yarımküre yazı  yaşarken, Güney Yarımküre kışı  yaşamaktadır. Aynı  şekilde birinde sonbaharı  yaşanırken diğeri de ilkbahar yaşanır.

 

Dünya’nın eksen eğikliği ve yıllık hareketine bağlı olarak dört önemli gün ortaya çıkar.

Bu günler mevsim başlangıcı olduğu için Gündönümü adı da verilir.
21 Mart ve 23Eylül     Ekinoks  tarihleri,
21 Aralık ve 21 Haziran  Solstis  tarihleridir.

Gündönümü(solstis) tarihleri     gündüz sürelerinin uzamaya veya kısalmaya döndüğü tarihlerdir.

Ekinoks tarihleri  ise güneş  ışınlarının Ekvator’a dik düştüğü ve bütün Dünya’da gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğu tarihlerdir.

Eğer eksen eğikliği olmasaydı,  Dünya güneş etrafında dolanırken, güneş ışınlarının yere düşme açısı  değişmeyecek, sıcaklık  değişimleri gerçekleşmeyecek, böylece mevsimler de oluşmayacaktı.

21 MART (İLKBAHAR EKİNOKSU)

Dünya’nın yörünge üzerindeki konumu nedeniyle eksen eğikliğinin  etkisi ortadan kalkar ve güneş ışınları Ekvator’a dik gelir.


1.
 Güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a dik açı ile düşer.

2. Dünya’nın her yerinde gece ve gündüz eşitliği yaşanır.

3.  Güneş her iki kutuptan da görünür. KKN’nda Güneş doğmaya; GKN’nda Güneş batmaya başlar.

4. Kuzey Yarımküre’de ilkbahar, Güney Yarımküre’de sonbahar başlangıcıdır.

5. Aydınlanma çemberi kutup noktalarından teğet geçer.

6.  Kuzey  Yarımküre’de gündüzler gecelerden; Güney Yarımküre’de geceler  gündüzlerden daha uzun olur.

7.  Bir meridyen üzerindeki bütün noktalarda Güneş aynı  anda doğup, aynı  anda batar.

8.  Gölge boyu Ekvator’da 0, Ekvator’la 45° enlemi arasında cismin  boyu gölgenin boyundan büyük, 45° enlemlerinde cismin boyu gölge boyuna eşit, 45°-90° enlemleri arasında ise gölge boyu cismin boyundan uzundu.

21 HAZİRAN (YAZ SOLSTİSİ)

Dünya’nın yörünge üzerindeki konumu ve eksen eğikliği nedeniyle Kuzey Yarımküre Güneş’e dönüktür ve güneş ışınları Yengeç Dönencesine dik gelir.

1. Güneş ışınları öğle vakti Yengeç Dönencesi’ne dik açı ile düşer.

2. Ekvator’dan güneye gidildikçe geceler uzar, gündüzler kısalır.

3. Ekvator’dan kuzeye gidildikçe gündüzler uzar, geceler kısalır.

4. Kuzey Yarımküre’de yaz, Güney Yarımküre’de kış başlangıcıdır.

5. Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

6.  Kuzey Kutup Dairesi’nin tamamı  Güneş’i görürken, Güney  Kutup Dairesi’nin tamamı karanlıkta kalır.

7. Güneş KYK’de ufuk düzlemi üzerindeki en yüksek,  GYK’de en alçak konumuna gelir.

8. Gölge boyu KYK’de en kısa, GYK’de en uzun durumdadır.

9. KYK’de  en uzun gündüz, en kısa gece;  GYK’de en  kısa gündüz, en uzun gece yaşanır.

10.Bu tarihten sonra KYK’de gündüzler  kısalmaya, geceler uzamaya;  GYK’de  gündüzler uzamaya, geceler kısalmaya başlar.

11. Bu tarihten sonra KYK’de güneş ışınlarının geliş açıları  küçülmeye; GYK’de büyümeye başlar.

23 EYLÜL (SONBAHAR EKİNOKSU)

Dünya’nın yörünge üzerindeki konumu nedeniyle eksen eğikliğinin  etkisi ortadan kalkar ve güneş ışınları Ekvator’a dik gelir.

1. Güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a dik açı ile düşer.

2. Dünya’nın her yerinde gece ve gündüz eşitliği yaşanır.

3.  Güneş her iki kutuptan da görünür. KKN’nda güneş batmaya; GKN’nda güneş doğmaya başlar.

4. Kuzey Yarımküre’de sonbahar, Güney Yarımküre’de ilkbahar başlangıcıdır.

5. Aydınlanma çemberi kutup noktalarından teğet geçer.

6.  Kuzey  Yarımküre’de geceler gündüzlerden; Güney Yarımküre’de gündüzler gecelerden daha uzun olur.

7.  Bir meridyen üzerindeki bütün noktalarda güneş aynı  anda doğup, aynı  anda batar.

8.  Gölge boyu ekvatorda 0, Ekvator’la 45°  enlemi arasında cismin boyu gölgenin boyundan büyük, 45° enlemlerinde cismin boyu gölge boyuna eşit, 45°-90° enlemleri arasında ise gölge boyu cismin boyundan uzundur.

21 ARALIK (KIŞ SOLSTİSİ)

Dünya’nın yörünge üzerindeki konumu ve eksen eğikliği nedeniyle Güney Yarımküre Güneş’e dönüktür ve güneş ışınları Oğlak Dönencesine dik gelir.

1. Güneş ışınları Oğlak Dönencesi’ne dik düşer.

2. Ekvator’dan kuzeye gidildikçe geceler uzar, gündüzler kısalır.

3. Ekvator’dan güneye gidildikçe gündüzler uzar, geceler kısalır.

4. Kuzey Yarımküre’de kış, Güney Yarımküre’de yaz başlangıcıdır.

5. Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

6. Güney Kutup Dairesi’nin tamamı güneşi görürken, Kuzey Kutup Dairesi’nin tamamı karanlıkta kalır.

7. Güneş GYK’nde ufuk düzlemi üzerindeki en yüksek, KYK’nde en alçak konumuna gelir.

8. Gölge boyu GYK’nde en kısa, KYK’nde en uzun durumdadır.

9.GYK’de  en uzun gündüz, en  kısa gece; KYK’de en  kısa gündüz, en uzun gece yaşanır.

10.Bu tarihten sonra GYK’de gündüzler  kısalmaya, geceler uzamaya;  KYK’de  gündüzler uzamaya, geceler kısalmaya başlar.

11. Bu tarihten sonra GYK’de güneş ışınlarının geliş açıları  küçülmeye; KYK’de büyümeye başlar.

 

NOT 1:21 Mart–23 Eylül tarihleri arasında Kuzey Kutup Noktası 6 ay gündüz, Güney

Kutup Noktasında ise 6 ay gece yaşanır. 21 Eylül–Mart23 tarihleri arasında Kuzey

Kutup Noktası 6 ay gece, Güney Kutup Noktasında ise 6 ay gündüz yaşanır.

 

NOT 2:Güneş ışınları dönenceler arasındaki her noktaya yıl içerisinde iki defa dik düşerken, dönencelere bir defa dik düşer.

 

Güneş Işınlarının Geliş Açısının Hesaplanması:

1.Güneş ışınlarının hangi enleme dik düştüğü bilinecek. 

2. Düşme açısı  sorulan yerin enlemi ile güneş ışınlarının dik düştüğü nokta

arasındaki enlem farkı bulunacak.

3. Bulunan enlem farkı 90° den çıkarılacak.

Örnek:  Güney Yarımküre’de gündüzlerin kısalmaya başladığı  tarihte Türkiye’nin en kuzeyine güneş ışınları kaç derecelik açı ile düşer.

Çözüm: Bu tarih 21 Aralıktır ve güneş ışınları Oğlak Dönencesine dik düşer.

42 + 23 = 65   90 – 65 = 25

21 Aralık tarihinde Türkiye’nin en kuzeyi olan 42° kuzey enlemine güneş ışınları 25°lik bir açıyla düşerler.

 

Gece – Gündüz Durumu:

1.Eğer Dünya’nın günlük hareketi olmasa sürekli bir  yüzünde gündüz bir yüzünde gece yaşanırdı.

2.Dünya’nın yıllık hareketi ve eksen eğikliği nedeniyle gece gündüz sürekli uzayıp  kısalır.

•    Ekvator’da yıl boyunca 12 saat gece, 12 saat gündüz yaşanır.

•    Türkiye’de gece gündüz arasındaki fark 16 saate 8 saat olarak yazla kış  arasında değişir.

•    66° 33’ enleminde 24 saat gece ve 24 saat gündüz yaşanır.

•    90° enleminde ise 6 ay gece ve 6 ay gündüz yaşanır.

3. Dünya’nın eksen eğikliği olmasaydı sürekli 12 saat gece 12 saat gündüz yaşanırdı..

4.  21 Aralıkta Kuzey Kutup Noktası’na gidildikçe gündüzler kısalır, Güney Kutup Noktası’na gidildikçe gündüzler uzar. 21 Haziran tarihinde ise tam tersi yaşanır.

5.  Dünya’nın dönüş  hızının kutuplara doğru gittikçe yavaşlamasından dolayı,  Güneş’in doğma ve batma süreleri kutuplara doğru gittikçe uzar.

 

İKLİM KUŞAKLARI

1. Matematik İklim Kuşakları

Matematik iklim kuşakları  Ekvator, kutuplar, dönenceler ve kutup dairelerine göre belirlenen iklim kuşaklarıdır.

 

Yıl boyunca güneş ışınlarının düşme açısında görülen değişmeler,eksen eğikliği, matematik iklim kuşaklarını oluşturmaktadır.

Buna göre Ekvator ve dönenceler arası  Tropikal Kuşağı, dönenceler ile kutup daireleri arası  Orta Kuşağı, kutup daireleri ile kutup noktaları arası ise      Kutup Kuşağı’nı oluşturur. 

Oluşum sebebi :Dünyanın şekli  ve eksen eğikliğidir.

 

2.Sıcaklık Kuşakları

Sıcaklık  kuşakları  deniz seviyesine indirgenmiş sıcaklık  değerlerine göre belirlenir.Sıcaklık  kuşaklarının oluşumunda, Dünya’nın şekli, kara ve denizlerin dağılışı,  okyanus akıntıları ve genel hava dolaşımı etkili olmuştur.

 

Oluşum sebebi:Enlem karadeniz dağılışı akıntılar,hava dolaşımı

Buna göre 30° 30’ K  paraleli ile 27° G  paraleli arasında kalan alan Sıcak Kuşağı oluşturur. KYK’de 30° 30’ K  paraleli ile 68° 30’ K paraleli arası  ile  GYK’de  27°  G paraleli ile 48° G paraleli arası Ilıman Kuşağı oluşturur. KYK’de 68° 30’ K paraleli ile

90° K paraleli arası ile GYK’de 48° G paraleli ile 90° G paraleli arası Soğuk Kuşağıoluşturur.

Sıcaklık kuşaklarının yarımkürelere göre farklılık göstermesinin temel nedeni kara ve denizlerin yarımkürelere düzenli dağılmamasıdır.

DÜNYA’NIN HAREKETLERİ

1. Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafında Dönmesi (Günlük Hareket)

Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar. Buna 1 gün denir. 

Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafındaki Dönüşünün Sonuçları

  • Gece ve gündüz birbirini takip eder.
  • Güneş ışınlarının günlük geliş açıları değişir.
  • Günlük sıcaklık farkları meydana gelir. Bunun sonucunda;

– Fiziksel çözülme oluşur.

– Günlük basınç farkları oluşur.

– Meltem rüzgârları oluşur.

  • Merkez kaç kuvveti meydana gelir. Bunun sonucunda;

– Sürekli rüzgârların (Alize, Batı, Kutup) yönlerinde sapmalar meydana gelir.

– Okyanus akıntıları (Gulf – stream, Labrador, vs.) halkalar oluşturur ve yönlerinde sapmalar olur.

  • Yerel saat farkları meydana gelir.
  • Cisimlerin gün içindeki gölge uzunlukları değişir.
  • Güneş doğuda erken doğar, batar ve batıda geç doğar, batar.
  • Dinamik basınç kuşakları meydana gelir.

2. Dünya’nın Güneş Etrafında Dönmesi (Yıllık Hareket)

Dünya, kendi ekseni etrafındaki günlük dönüşünü sürdürürken, bir yandan da Güneş’in çevresinde dolanır. Dünya, Güneş etrafındaki dönüşünü elips şeklindeki bir yörünge üzerinde 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 yıl denir.

Dünya, 939 milyon km lik yörüngesi üzerinde saatte 108 bin km. hızla hareket eder. 

Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı sabit değildir. Bazen yaklaşırken, bazen uzaklaşır. Bunun nedeni, Dünya yörüngesinin elips şeklinde olmasıdır. Dünya’nın Güneş’e en yakın olduğu 3 Ocak tarihine Perihel (Günberi) denir. Dünya’nın Güneş’ten en uzak olduğu 4 Temmuz tarihine ise Afel (Günöte) denir.

Dünya’nın Güneş Etrafındaki Dönüşünün Sonuçları

  • Mevsimlerin oluşmasına ve değişmesine neden olur.
  • Mevsimlik sıcaklık farkları meydana gelir.
  • Kara ve denizler arasında sıcaklık farkları oluşur.
  • Muson rüzgârları meydana gelir.
  • Gece – gündüz uzunlukları değişir.
  • Güneş’in ufuk üzerinde doğduğu yer ve saat ile, Güneş’in ufukta battığı yer ve saat değişir.
  • Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açıları değişir.
  • Cisimlerin gölge boyları değişir.
  • Aydınlanma çemberi mevsimlere göre yer değiştirir.
  • Güneş ışınları yıl boyunca dönencelere bir kez, dönenceler arasına iki kez dik düşer.

Dünya’nın Eksen Eğikliği

Dünya’nın elips şeklindeki yörüngesinden geçen düzleme Ekliptik (yörünge) düzlemi, Ekvator’dan geçen düzleme iseEkvator düzlemi denir. 

Bu iki düzlem birbiriyle çakışmaz. Çünkü, Dünya’nın ekseni ekliptik düzleme tam dik değildir. Başka bir ifadeyle, Dünya ekseni ile ekliptik düzlemi arasında 66° 33′, Ekvator düzlemi ile ekliptik düzlemi arasında 23° 27′ lık bir açı vardır.

İşte yukarıda, Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketinin sonuçlarında sayılanların asıl nedeni, Dünya’nın ekseninin eğik olmasıdır. Buradan, “Dünya’nın Güneş çevresinde dönüşünün sonuçları, eksen eğikliği ile birlikte ortaya çıkar”sonucunu çıkarabiliriz.

Dünya ekseninin 23°27′ eğik oluşunun sonuçları şunlardır:

  • Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı yıl boyunca değişir.
  • Güneş’in doğuş ve batış saatleri ile yerleri değişir.
  • Aydınlanma çemberinin sınırı mevsimlere göre değişir.
  • Mevsimlerin oluşumuna neden olur.
  • 21 Aralık’ta Güney Yarım Küre’nin, 21 Haziran’da ise, Kuzey Yarım Küre’nin Güneş’e daha dönük olmasına neden olur.
  • Gece ile gündüz süreleri arasındaki farkın, Ekvator’dan kutuplara gidildikçe artmasına neden olur.
Ekvator çizgisi üzerinde yıl boyunca gece ve gündüz süreleri değişmez.
  • Yıl içinde cisimlerin gölge uzunlukları değişir.
  • Dönencelerin ve kutup dairelerinin sınırlarını belirleyerek, matematik iklim kuşaklarının oluşumuna neden olur. 

Eğer Atatürk bugün yaşasaydı çocukların hangi sorunlarını çözerdi?

$
0
0

Şayet ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ölmeseydi ve bugün yaşıyor olsaydı çocukların ne gibi problemlerini çözmeye çalışırdı? kısaca anlatınız…

Atatürk

İnsan hakları bakımından epey eksikliği olan Türkiye’de maalesef çocuk haklarının da bir çoğu henüz yok.  Peki Atatürk yaşasaydı bugün hangi çocuk sorunlarını çözmeye çalışırdı? sorunun cevabını kısa anlatıyoruz…

Yurdumuzda çocuk haklarının geri planda olduğunu düşünürsek Atatürk’ün bu yönde mutlaka çalışma yapacağı kaçınılmaz olur. Yine çocukların eğitim hakları, eğlenme hakları oldukça iyi olurdu.

Günümüzde çocukların en büyük sorunlarından biri kentleşmenin de etkisiyle oyun alanlarının azlığıdır. Çocuklar bu nedenle velere tıkılıp kalmakta ve asosyal olmakta. Çocukların eskiden kapının önlerinde geniş çimenlerde yaptığı mahalle maçları kalmadı.

Ancak yine de çocukların en önemli sorunu maruz bırakıldığı hayati sınavlardır. Sınavlar çocukları küçük yaşlarda stresli ortamlara maruz bırakmaktadır. Çocuklarımızın hayatı kısacık bir sınava bağlı tutuluyor. Biz biliyoruz ki Atatürk yaşasaydı bu sorun ortadan kalkardı. Çocuklar okuldaki eğimleri sonucunda üniversite veya liseye  girebilirlerdi. Çocuklar bu nedenle oldukça stres altında çocukluğunu geçirmekte ve yıllar sonra çocukluğunu hatırlayamamakta.

Bir sorun ise ülkemizde parasız eğitime tam geçiş sağlanamamış olmasıdır. Bir nevi aidat, kitap yada sınav parası denilerek öğrencilerden ücret alınmasıdır.

İşte Atatürk yaşasaydı çocukların sıkıntı yaşadığı sınav sistemini iyileştirir, Şehir planlarında çocuklar baz alınırdı ve parasız eğitim geçerli kılınırdı.

 

Gömlek nasıl yapılır ve hangi evrelerden geçer?

$
0
0

Gömlek yapılana kadar hangi aşamalardan geçiyor?

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere modern toplumlarda kadınlar ve erkeklerin en sık tercih ettiği kıyafetlerden biri olan gömleklerin yapılış evrelerinden söz edeceğim. Kısaca Bir gömleğin gömlek oluncaya kadar geçirdiği aşamalar hakkında bilgi vermeye çalışacağım.

gömlek

Bu yazımızda bir gömleğin gömlek olma yolundaki aşamaları nelerdir buna değineceğiz. İşte bu durumu bir hikaye ile sizlere anlatacağız. Bir gömleğin hikayesi Ben pembe renkli kalp şeklinde kol düğmeleri olan bir gömleğim. Benim bu hale nasıl geldiğimizi sizlerde merak ediyorsunuz değil mi ? O zaman sırrımı sizlerle paylaşabilirim. Ben küçücük bir pamukken çiftçi Hasan amca beni topladı. Sonra beni bir iplik firmasına sattı. Orada beni ipliğe dönüştürdüler. Oradan ise bir dokuma tezgahlarına yollandım. Burada da benden bir kumaş elde ettiler. Tekstilciler her cuma uğrar buradan kumaş alırlardı. Beni de beğenen bir tekstilci ile atölyeye doğru yola çıktık. Sonra beni çizip, kesip biçtiler sonra kalpli düğmelerim diktiler ve bir de baktım ben bir gömlek olmuşum. Bir gömlek yapmak için hangi aşamalardan geçirilir işte yanıtı;

  • Tarladan pamuk toplanır.
  • Pamuklar iplik fabrikasında iplik haline getirilir.
  • Bu iplikler dokuma fabrikalarına satılır burada ise kumaş haline dönüşür.
  • Bu kumaşlar tekstil fabrikasına gönderilir. Burada da kumaşlara renkleri verilir.
  • Ardından konfeksiyon atölyelerine gönderilen kumaşlara biçim verilir.
  • Daha sonra gömlek meydana gelir.
Viewing all 383 articles
Browse latest View live